22 Temmuz 2022

Nekahat dönemi


Kendimi nekahat dönemindeymiş gibi hissediyorum. Uzun süren bir ameliyattan çıkmış gibiyim. Yaralarım iyileşiyor ama zaman alıyor. En çok da sabrı öğreniyorum. 

Az önce burnuma bir koku geldi, çocukluğumdaki oyuncak bebeğimin kokusu gibiydi. Onu özlediğimi fark ettim. Bu zamana kadar pek de bir şey ifade etmeyen çocukluğumdan bir parçaya şimdi sıkı sıkı sarılmak istiyorum. Sanki daha çabuk iyileşebilirmişim gibi eğer ona sarılırsam. 

Küçük ben, onca yolu geçmeden önce nasıldı?

09 Temmuz 2022

08 Temmuz 2022

Yazıya dökmek

Ay ben bazı şeyleri yazıyorum ama sonra silesim geliyor. Hani yazıp içimi döküyorum rahatlıyorum ya, sanki artık durmasına gerek yokmuş gibi. Az önce yazdığım yazıyı da kaldırdım zaten kimse okumamıştı daha galiba :))

Ama mesela bi kağıda yazıp atmak aynı rahatlamayı vermiyor sanki, burda birilerinin okuma ihtimali, hak verme ihtimali ya da ne diyecekler diye tahmin etmem mi rahatlatıyor bilmiyorum ama daha rahatlatıcı. Sanki meydan okuyormuşum gibi mesela. Sanki o sinirimi bozan şeyi herkese açık şekilde paylaşıp görünür hale getiriyormuşum, somutlaştırıyormuşum gibi falan. Sonra içimi döküp rahatlayınca da gözüm görmesin moduna giriyorum :)) Neyse baya bi ara verip geldim ya, önce böyle böyle biraz zehrimi akıtayım da normale dönüp normal yazılar yazayım diyeceğim ama benim yazılarım hep bi iç dökme değil mi zaten. Amaaaan. Artık neyse ne. Mesela bunu silmem kalır muhtemelen.

Ortaya karışık bişeyler

 Bu aralar çok kötüyüm. Genel olarak herkes kötü ama neredeyse, onun da farkındayım. Bir iç sıkıntısı, bunalım, umutsuzluk hali hakim. 

Doktorlar iki gündür grevde, öldürülen Dr.Ekrem Karakaya’ya çok üzüldüm ben de. İnsan olması, eş, baba olmasından dolayı duyduğum üzüntü bir yana kendi adıma kaybettiğimiz bu değer için de çok üzgünüm. Bu insanlar bu seviyeye gelmek için ömürlerini adıyorlar. Sürekli eğitim alıyorlar deneyim kazanıyorlar, gece gündüz çalışan özverili bir uzman doktoru kaybetmiş olmamız çok acı. Yıllanmış doktorlarımız istifa etmek istediklerini söylüyor. Zaten bir çoğu yurtdışında artık. Yazık çok yazık. Kıymetleri bilinmiyor. Onlar da haklı. Bir şey diyemiyoruz ki…

Hani pandemi başında sağlıkçılarımızı alkışlıyorduk falan… nerden nereye. Hani kıymet veriyorduk, hani çok önemlilerdi? İnsan üstü tempolarla çalışmaları beklendi. Kişisel ihtiyaçları hiçe sayıldı. Buna rağmen devam ettiler. Sonuç? Çok üzücü çok. Vay halimize. Yurt dışından gıptayla bakılan Türk doktorları artık Türkiye’de değil. Artık tıp okumak istemiyor çocuklar. Ne saygın, ne değerli bir mesleği ne hale getirdiler. 

Aslında buraya başka şeyler yazmaya geldim ama bu konuyu da içimde biriktirmişim meğer. Kimseyle konuşmamıştım yazdıkça döküldüm. 

Bu aralar neyi konuşacağımı şaşırdım. Üzüldüğüm o kadar çok şey var ki seçemiyorum artık. 

Yeniden umut edebilmek, hayata karşı umudumu sevincimi yeniden kazanabilmek istiyorum. Tünelin ucu görünmüyor artık, ışık yok ve çok kasvetli hissediyorum. 

Hem kişisel hem de toplumca bir bilinmeze doğru sürükleniyoruz sanki. Belirsizlik ruhumuzu daraltıyor, bir şeylere tutunmak istiyoruz. Sonra yeni bir haberle yeniden düşüyoruz. Cinayet, zamlar, yeni virüs vs…

——

Birkaç gün önce bir psikiyatriste gittim. Güya kafam rahatlar daha mutlu hissederim diye düşük bir ilaç verdi. Yarım kullanıyordum. 5.gününde bana bir şeyler olmaya başladı. Tüm vücudum karıncalandı ateş bastı gözlerim karardı nefesim hızlandı. İlaçtan olduğunu biliyorum, geçeceğini biliyorum ama mutsuzluk hali o kadar hızlı bir şekilde büyümeye başladı ki dayanamayacağımı düşünmeye başladım. Kendime zarar vererek bu hissi yok etmek istedim çok korkunçtu. Bu antidepresanların yan etkilerinde ilk haftalar intihar düşüncesi olabiliyormuş. Ama bu derece olacağını düşünmemiştim. Mutfakta oturuyordum, her an dönüp çekmeceden bıçak alıp kendime saplayacakmışım gibi geldi düşünmemeye çalıştım kalktım dolaştım elimi yüzümü yıkadım geçmedi. Sonra üstümü değiştirdim acile gidecektim. Kendime zarar vermemek için tutarlar en azından beni dedim. Üstümü değiştirdikten sonra yavaş yavaş düzelmeye başladım. Aynadan baktığımda yüzüm dudaklarım bembeyazdı. Biraz daha bekledim belki geri gelir diye o his ama gelmeyince tekrar değiştirdim üstümü ev kıyafetlerine döndüm. Birkaç saat sonra yine oldu. Balkona çıkıp hava alayım dedim, atlamayı düşününce hemen içeri geri döndüm. Ay ne korkunç şey. Olumsuz düşünceleri zihnimden uzaklaştırmaya ve sakin kalmaya çalıştım. Bu sefer daha çabuk geçti. 

Bir tanıdığımız, hacı bir amca, bu ilaçları kullanmaya başlayınca bir gün aniden camdan atlayıp intihar etmişti. Hatta karısı da yanındaymış, birden adamın yüzü kıpkırmızı kesilmiş tabureyi alıp camın önüne koyup atlamış aşağı. Kadın tutmaya çalışmış ama koca adamı zaptedememiş. Herkes mülayim, sessiz sakin bilirmiş adamı çok şaşırmışlar. Zaten hep böyle içine atanlarda daha büyük volkanlar patlamıyor mu… Onda da ilaç yüzünden olmuş meğer. Adamın maddi sıkıntıları varmış o yüzden gitmiş doktora, rahatlamak için aldığı ilaçla iyice kötü olup kendini öldürmüş. Allah korusun. O yaşadığım anı düşününce hani bunun ilaçtan olduğunun bilincinde olmasaydım ve o kötü düşüncelere devam etseydim olmayacak şey değil gibiydi. Bi de bizimkilerin de haberi yoktu ilaç aldığımdan, bir anda kız kendini öldürdü neden böyle oldu diye onlar da şoka girerdi ayyyy bir sürü kişi vardır böyle intihara giden herhalde. 

Neyse bıraktım ilacı falan. Dün içmedim. Daha iyiyim. Ama intihar edenleri anladım biraz, bir anda aklını kaybedip yapabiliyorsun demek ki. Bu psikiyatristler de ilacı verip salıyor ya bu da çok yanlış bence. Madem ilk hafta böyle bir tehlike var o zaman gözlem altında olması gerekmez mi hastanın? En azından “böyle bir şey olursa şöyle yap” falan denir. 

Böyle işte. Bi günde yaşlandım sanki. Çok fenaydı çok. Allah akıl sağlığımızı korusun gerisi hallolur bi şekilde. 

Ama hala mutsuzum. Nasıl aşıcam bilmiyorum. Bazı şeyleri takıntı yaptım herhalde. Nasıl bana bunu yapar, nasıl böyle olur vs… bunu nasıl aşıcam bilmiyorum. Düşünme takıntısı diye bir şey varsa o bende var. Saplanıp kalıyorum düşüncelere. 

Kimsenin güvenilir olmadığı düşüncesi, ailemin bile yanımda olmadığı düşüncesi, yapayalnız ve çaresiz hissetmeyi nasıl aşarım bilmiyorum. Kendi kendime nasıl yeteceğim bilmiyorum. Psikiyatriste gitme nedenim de buydu zaten, kimsenin değer vermesine ihtiyaç duymadan kendi başıma da mutlu olabilmeyi istiyorum demiştim. Bunu öğrenmek istiyorum.

Bir kaç sene sürer demişti terapi. Bi de kafam rahatlasın ki daha rahat anlatayım her şeyi diye ilaç verdi işte. Terapiye de devam eder miyim bilmiyorum. Hiç açmasam mı o beynimin derinlerindeki saklı sandıkları acaba? Belki kendi başıma da aşabilirim?

Bi de şu var çünkü, garantisi yok düzeleceğinin bu durumun. Tamam gidicem edicem ama düzelmeyedebilir. Ya da düzeldi derim bi olay yaşarım başa sarar. Bu sefer “o kadar terapiye gittim hala böyleyim demek ki ben asla düzelmeyeceğim” diye daha beter karamsarlığa kapılırsam bu daha kötü değil mi?

Neyse. 

Sabah annemle bi tartışma yaşadık. Onun yazısını yazmıştım bu yazıdan önce aslında ama şimdi sildim onu. Okuyan oldu mı bilmiyorum ama çok kalmadı zaten. Annemi de çok suçlamamam lazım. Biz birbirimizi anlamıyoruz, iletişim sorunumuz var. Aslında seviyoruz ama anlaşamıyoruz. Onun dedikleri bana ters geliyor benimkiler ona. En ufak şeyden bile kavga çıkıveriyor. Babamla da böyle aslında. Benim dediklerim onlara sanki çok aşırı bir şey söylemişim gibi geliyor ve hemen karşı savunmaya geçiyorlar, onlar başlayınca ben de başlıyorum savunmaya sonuç savaş alanı. Benim bunu düzeltmem lazım. Karşımdakinin tavırlarını, sözlerini çok fazla içselleştirmemeyi öğrenmem lazım. Tartışmaktan da korkmamam lazım aslında, düzgün bir şekilde tartışabilmem lazım belki de. Gerçi bizimkilerle o mümkün değil ama… ama işte tartışırken dilimin kemiği yok maalesef. Karşımdakini dilimle alt ediyorum, belki de yenilmeyi de göze almam lazım. Yanlış anlamış/düşünmüş olabilirim, yenilebilirim, hata yapabilirim. Bunları kabul etmeli, kendimi böyle sevmeliyim.


Bu arada telefondan yorum yapamadığım için yorumlara dönemedim. Gün içinde bilgisayarı açıp dönmeyi düşünüyorum. Bayadır buraya da gelmiyordum zaten, boşladım baya. 

Yazmak bana iyi geliyor. Hep söylerim yine söylüyorum. Biliyorum iyi geldiğini, o zaman neden boşluyorum ki. Sonra debeleniyorum düşüncelere saplanarak. Zihnim çok aktif ve boş kaldıkça değirmen gibi kendini öğütmeye başlıyor. Hep bir şeylerle meşgul olmak zorunda. En azından kağıda döküp sağmalıyım zihnimdeki fazla enerjiyi ki rahatlasın, daha iyi şeylere yer açılsın. Bi de annem tesbih çek dedi. Vesveselerinden kurtulmak için her boş kaldığında tesbih çek dedi çok mantıklı geldi. Gerçekten de o ilaç yüzünden kötü olduğum gece mesela birkaç defa ayetelkürsü okuyunca zihnim rahatladı ve ferahladım. Gece boyunca rahat uyudum.

Yazmak ve tesbih çekmek. Bunları hayatımdan hiç eksik etmemem lazım benim. Kendime not olsun. Kuşağına küpe olsun. Unutursam bir şeyler sebep olup hatırlatsın.

Sizler nasılsınız bu arada? Döneceğim hepinize. Görüşmek üzere.