28 Haziran 2020

Muazzam bir ilim Astroloji


Bazen bir şeye takılıp kalırım ‘neden?’ diye. Cevabını bulana kadar da farklı zamanlarda yine yankılanır bu soru zihnimde. Astroloji öğrenmeye başladığımdan beri bu beyni kemiren ‘neden?’ler daha az kemirir oldu beynimi. Çünkü haritama bakıp, transit gezegen ve açılara bakıp nedeni ufacık bir işaretle dahi olsa bir nebze anlamlandırabilmek ruhumu sakinleştiriyor. Tam yorumlayamasam da bazen derste de cevap bulabiliyorum hocanın eş zamanlı anlatımlarıyla... Öğrendikçe dinginleşiyorum. Olgunlaşıyorum.

Normalde çok kıskanç biriyimdir. Tam bir sevgi arsızıyımdır. Ama artık susmayı, büyütmemeyi, kişisel algılamamayı ve yetinmeyi öğreniyorum. Bu da hayatıma çok büyük değişimler katıyor. Mesela normalde kuyruğuna basılmış kedi gibi cırlayacağım durumlarda sadece dinliyorum ve söyleyecek şeylerim olsa da susuyorum. Çünkü söyleyeceğim şeyler sadece kendimi savunmak için, üste çıkmak için söylenecek. Güç yarışına girmeye gerek yok diyorum, durduk yere ne kendimi yorayım ne de zaman kaybedeyim. Bir şey kazandıracak mı bana, hayır. Buna gerçekten gerek var mı peki, hayır çünkü daha önce defalarca olmuş bir şey bu ve hiçbir zaman sonuca varamadık. Belli ki yine sadece yıpranmamızla kalacağız. O zaman susmak en iyisi.

Şimdilerde bunu yaparken çok zorlanmıyorum. Dilimin ucuna kadar geliyor bazen ama tutuyorum. İlerde daha iyi mi olurum daha kötü mü bilmiyorum ama daha iyi olmayı yani daha tahammüllü ve komplekssiz olmayı umuyorum.

26 Haziran 2020

Bazı komşular tam delirmelik


1 hafta tatil yapmaya yazlığa geldik demiştim, güya kafa dinlemeye geldik ama stresten çatlayacağız artık.
Yan apartmanın giriş katı kendi başına balkonunu genişletiyor. Fotoğrafta en alttaki balkon mermer kısım yoktu orayı yaptılar işte. Her gün öğleden önce başlayıp akşamüzerine kadar matkap sesleri... Çimento karıştırıyor el arabasında onu bile matkapın ucuna taktığı şeyle karıştırıyor.
1 Temmuz’da inşaat yasağı başlayacağı için yetiştirmeye çalışıyor galiba. Alt kattakiler söylemişler rahatsız olduklarını ama adam tınlamamış. Belediyeye de şikayet etmek istemiyorlar isim adres vs isteyecekleri için. Kimse kötü olmak istemiyor tabi. Normalde iyi bir insan ama nasıl böyle anlayışsız olabiliyor...
Böyle bir fikri vardı madem ilkbaharda gelip halletseydi neden sezonun açılmasını bekledi ki?
Biz öne atılmamak için zor tutuyoruz kendimizi. Çünkü bir yandan o daireye daha yakın olanlar susarken bizim burdan söylememiz ters teper gibi geliyor diğer yandan da bu konuda ağzımızın yandığı bir durum da var...
Ben burada değildim ama annem anlatıyor, yolun karşısındaki evi tadilat yapıyorlarmış yine bir yaz, sürekli gürültü oluyormuş. Babam da dayanamamış söylemiş, bi haftasonu geliyorum ben buraya kafa dinlemeye, sizin gürültünüzü dinlemek zorunda mıyım diye. Tüm komşular cama çıkmış babamla karşı evdekilerin tartışmasını dinlemiş sus pus. Bir kişi de ‘evet rahatsız oluyoruz’ dememiş, kimse ağzını bile açmamış. Karşı ev üç katlı villa gibi bişey, babama ‘kıskanıyorsunuz ondan çekemiyorsunuz’ bile demiş. Üstelik bu adam inşaat yasağı olduğu dönemde yapıyormuş bu işleri, belediye gelip bakıp gidiyormuş bir şey demeden. Herhalde işin içinde rüşvet falan vardı başka ne olabilir bilemiyorum.

Bu insanlar neden böyle anlamıyorum.

Az önce annem karşıda bir kadının mutfakta sinirle söylendiğini gördüğünü söyledi, geçen gün de bir başkasının telefonda dert yandığını duymuştu buradaki gürültüden dolayı. Madem bu kadar rahatsızsınız neden susuyorsunuz. Destek çıkacaklarını bilsek biz bir şey diyeceğiz ama dediğimizle kalıyoruz bir tek biz rahatsız oluyor gibi görünüyoruz bu sefer. Gerçekten bazı insanları anlamak çok zor.

24 Haziran 2020

Cami içinde ilk cemaatli namaz


Az önce önüme bu fotoğraf düştü Facebook’ta. Bu sabah ilk sabah namazı kalınmış açılan camilerde. Canilerin açılmasının bu kadar ertelenmesi hep saçma geldi bana, AVMler açılırken camilerin açılmamasına anlam veremedim. Sosyal mesafe korunmuş, saflar sıkı değil. Bir daha ne zaman omuz omuza namaz kalınabilir acaba...

Bu arada bu cami Ankara’daymış ama hangi cami bilmiyorum.

Dışarı çıkabilme lüksü


Ben normalde evde kalmayı severim. Yani çok uzun kalmam da, haftada bir ya da bazen iki haftada bir çıkarım ama öyle her gün bir aktivite peşinde değilim. Ama bu karantina sürecinde dışarıya istediğim zaman özgürce çıkabilmenin ne büyük lütuf olduğunu o kadar iyi anladım ki...

Birkaç gündür yazlıktayım. Normalde buraya gelince odayla balkon arasında gider gelirim. Buradaki insanları sevmiyorum çünkü, çok iki yüzlüler. Yerliler de ayrı alem, İstanbul’luları bulmuşken kazıklayabildikleri kadar kazıklama yarışındalar. Çevreyi de sevmiyorum bakımsız ve sıkışık bir yer. Her sene annem küçük kardeşimin arkadaşları burda diye onu da alıp gelir, bizi de sürekli çağırır ama biz bir kaç gün anca durabiliriz. Yazlık dediğim zaten apartman katı, bahçe falan yok. Denize yakınız ama hiç çekmez beni normalde. Ama bu sene resmen beni çağırıyor.

Deniz kenarından kopamıyorum. Buranın denizini hiç sevmem, hem pis hem de çok taşlıdır. Yüzmek için gitmedim yine, yüzmek için hala çekmiyor beni. Sadece kenarında yürüyüp kokusunu içime çekmek yetti.

Burada maske zorunluluğu falan yoktu, biz gelince başladı. Bir anda İstanbul’dan gelen sayısı arttığı için şart koştular sanırım. Jandarma uyarıyor maske takılması için. Takmamanın 900₺ cezası var.

Maskeyle gezmek de çok kötü ya. Etrafta kimse yoksa çeneme indiriyorum ben nefes alabilmek için. Sırf maske takmamak için çıkası gelmiyor insanın bazen.

Dün İstanbul’da hortum çıkmış ya. Şaka gibi. Hortum ne alaka bizim iklimde? Bir de sel basmış çoğu yeri. Bodrum katı evlere kurtarma operasyonları vardı haberlerde...

Bir yanda felaketler bitmiyor diğer yanda da bu sene evlenmesine ihtimal vermediğimiz herkes evleniyor bu da ayrı bir şaşkınlık konusu.

2020 sürekli şaşırtıyor, sürekli.

22 Haziran 2020

Şehirden çıkmak için HES kodu

On günlüğüne şehir dışına çıktık.
İstanbul’dan çakmadan önce SMS ile kod aldık. Feribot biletini o kod ile alabildik.

Bunun için HES yazıp boşluk TC kimlik no boşluk kimlik seri no 4 hanesi boşluk kalacak gün sayısını yazıp 2023’e gönderdik. Hemen HES kodu geldi.

(HES: Hayat Eve Sığar)

19 Haziran 2020

Biz Böyleyiz filmini izledim


Dün canım sıkkındı, Netflix’i açtım ama hiçbir şey izleyesim de yoktu aslında. Açtığım gibi kapatmak üzereyken kendimi vaz geçirdim. Ne olursa olsun basit bir film de olsa açıp kafamı dağıtmam lazımdı. ‘Biz böyleyiz’ filminin fragmanı oynuyordu anasayfada. Tam aradığım gibi olduğunu düşündüm. Açtım, izlemeye başladım.

Cidden de tam çerezlik bir filmdi. Bitişinde çoğu şey havada kaldı ama bana da kafa yormayacak boş boş izleyeceğim bir şey lazımdı zaten. Sevdim o yüzden.

Ama sinemaya gidip para verip izlemiş olsam parama acırdım muhtemelen.

15 Haziran 2020

Koronada ilk alışveriş ve akrabada ilk vaka


Bugün ilk defa alışveriş için dışarı çıktım. Çok tedirgindim ama artık çıkmam gerekiyordu. Market alışverişi değil ona zaten gidiyoruz, kıyafet alışverişi. Bu hafta sonu biz de biraz insan kalabalığından, büyükşehir stresinden uzak bir yere gidip birkaç gün kafa dinlemek istiyoruz da artık...

Şöyle düşünüyordum "uzaktan bakarım, mağazaya bile çok girmem belki, beğendiğim şeyi kapının yanındaki kasadan öder gelirim". Ama öyle olmadı, kabine girip denedim bile. Mağazalar çoook boştu hem hafta içi olduğu için hem de erken saatte gitmiş olduğum için. Her yer temizdi, hatta kıyafetler yeni dezanfektanlanmış gibiydi. Çok şükür ki aradığım şeyi de hemen buldum, öyle çok çıkar giy yapmam da gerekmedi. Hemen buldum denedim aldım istediklerimi ve döndüm eve.

Korona virüsü yakın akrabaya kadar geldi bu arada. Teyzem pozitif çıkmış. Bir sürü de temas ettiği kişi olmuş. Herkes karantinada şu an... Çok sosyal mesafeye uymuyorlardı maalesef, olacağı buydu... Ağırlaşmadan atlatırlar diye umuyoruz.

14 Haziran 2020

Kışlıkları yazlıkları ayırmaca

Bugün nihayet kendimi yerimden kalkmaya ikna edip de dolabımdaki kışlıkları kaldırıp hurçtaki yazlıkları çıkarabildim.

Her yeni mevsime geçiş faslında bir ton verilecek kıyafetler de çıkar bende. Bu sefer de öyle oldu. Ama bu defa topladıklarımdan değil de, hurçtan çıkarıp yerleştirdiklerimden ayıkladım hep.

İki tane elbiseyi elimde evirdim çevirdim askıya astım, sonra askıdan geri aldım, isteyemedim bir türlü dolabımda. Neden zorluyorum ki kendimi deyip kenara koydum sonra da. Beni heyecanlandıran, mutlu eden, içimi cıvıl cıvıl yapan kıyafetleri asmak istedim sadece ve öyle de yaptım. "Üff yine mi bu" hissi uyandıran hiçbir parçayı dolabıma almadım. Sonuç çok mutlu etti beni. Çiçek gibi bir dolabım oldu. Neyi isteyip neyi beğenmediğim de daha net belli oldu.

Kışlıkları toplarken en az üç tane etiketi bile üzerinden koparılmamış kıyafet vardı. Çok beğenerek aldığım ama bir kere bile giymediğim... Benim vermek üzere ayırdığım kıyafetlerde de hep etiketli olanlar da olur zaten. Bir hevesle alırım ama sonra ya kendime yakıştıramam ya da kombin yapamam hevesim kaçar. Başkasının nasibiymiş demek ki derim, dağıtırım etrafımdakilere.

Ama bu seferki etiketli parçalar hala çok beğendiğim şeylerdi. Hurca koydum itinayla. Giymememin tek sebebi güzel güzel giyinip süslenecek enerjimin de hevesimin de olmadığı bir kış geçirmiş olmamdan dolayı idi. Artık bir sonraki kışa inşallah.

Kışlıklar (kalınlıklarından dolayı) dolaba sığmaz taşarken, yazlıkların neredeyse kuş kadar yer kaplaması ruhumu da hafifletti sanki. Galiba artık daha fazla kışlık kıyafet almasam iyi olacak.

11 Haziran 2020

Ambulanslar

İstisnasız her gün ambulans sesi duyarak geçmeye devam ediyor 2020.

Önceden de duyuluyordu illa ki, ama artık sesinin duyulmadığı gün yok.

O ses de bizden oldu, alıştık. Evde müzik çalıyor arka fonda o ses de eşlik ediyor mesela... Olağanlaştı.

İnsan nelere alışıyor mecbur kalınca. Evde kalmaya, maske takmaya, Cafe avm gezmemeye. Sarılmamaya, buluşmamaya. Dört duvar arasında günlerin gecelerin birbirine karışmasına...
Ambulans seslerine.

Yaz aylarında sıcakların da virüsün bulaşıklığını azaltmasıyla biraz rahat nefes alabilecekmişiz ama havalar tekrar soğumaya başladığında ne olacağı muallakta.

İyi düşünelim iyi olsun.

10 Haziran 2020

Neler yapıyorum

İşe gitmeyeli 1 ay olmuş ama aylardır evdeymişim gibi hissediyorum. Garip bir his. İşsizmişim gibi ama tam değil de.

Boş durmuyorum ben de KPSS’ye hazırlanıyorum. Çok sıkı çalışamasam da... Elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Bakalım...

Bir gün kitabı açıp bir iki test çözüp bir hafta yüzüne bakmamakla olmaz tabi. O yüzden yarından itibaren erken kalkıp sabah 3-4 saat çalışma rutini oluşturmayı deneyeceğim.

En azından elimdeki test kitapları bitsin istiyorum. Testler dururken sınava girersem kötü hissedeceğim...

———

Artık maskeyle çıkma zorunluluğu yok mu? Dışarıda maskesiz insanlar var. Normalleşiyoruz herhalde sonunda.

———

En yakın arkadaşım evleniyor... 3 ay sonra. Evlenince başka şehre taşınacak. Şimdiden çok üzülüyorum :(
O da evlendikten sonra ciddi ciddi tek bekar ben kalmış olacağım. Tüm çevrem, arkadaşlarım evlendi. (İştekileri saymıyorum onlar mecburi muhataplar olduğu için ve normalde iş dışında pek görüşmeyi tercih etmediğim için)

———

Bu sene kitap okuma konusunda resmen sınıfta kaldım. En son yaprak dökümü kitabını okumuştum. Elime kitap alasım gelmiyor. Aslında belgesel falan izlemek istiyorum ama hiç enerjim yok gibi. Bir de zihnim çok bulanık şu aralar...

09 Haziran 2020

Boyama kitabım günlerimi kurtaran terapim oldu


Son 3 gündür yoğun bir şekilde boyama yapıyorum.

O kadar iyi geliyor ki renklerle oynamak.


Bir ara boyama kitapları moda olmuştu hatırlarsanız, birkaç sene önce. Ben de almıştım onlardan. Esrarengiz bahçe falan...


‘Bahar Ezgileri’ olanı boyuyorum bu aralar. Özellikle minik desenli sayfalar çok rahatlatıcı geldi.

Bugün yine boyamaya devam ederken artık sabırsız davranmaya başladığımı fark ettim. Dozumu aldım bu kadar yeter. Bırakma vakti geldi diye düşündüm. Ama aklım kalbim boyalarda yine de. Hemen kaldırmayacağım. Sıkıldıkça bir iki renk çiziktirip enerji alacağım.

Bu arada yazılarınıza etiket eklerken siz de hata ile karşılaşıyor musunuz? İkinci üçüncü etikette hata verip sayfayı yeniden yüklüyor...

04 Haziran 2020

Dünyanın en pratik sütlü tatlısı :)


Bu pandemi süreci bitse ve herkes normalleşse bile ben normalleşemeyecekmişim gibi geliyor bazen. Evden markete bile çıkmak istemiyorum, markette diken üstünde hissediyorum. Hem hiçbir yere çıkmak istemiyorum hem de alıp başımı çok uzaklara gidip nefes almak istiyorum. Covid olmayan bir yerlere gitmek, daha yaşanır bir dünyaya...

Amerika’da George Floyd olayı ile başlayan ayaklanma diğer ülkeleri de tetiklerse ne olacak? Zaten aylardır evde kalmaktan sinirlerimiz yıprandı, ya tüm insanlık topyekun delirirse?

Artık bu corona da hayatımızın bir parçası olacakmış, grip gibi bir hastalık olarak hayatımızda kalacakmış... diyorlar.

Neyse iç karartmaya gelmedim, ama bu aralar kendimi baskı altında ve sisler arasında kalmış gibi hissediyorum o yüzden illa ki yazım dilime de yansıyor.

Gelelim süper basit tatlımıza :)))

Biz küçükken büyüklerimiz bazen hazırlar yedirirdi. Çok severdim. Annem yapmazdı ama, ben çok istememe rağmen nedense o yapmazdı. Yengem yapardı genelde.

Bir gün annemle konuşurken canım çok tatlı çektiğinde bunu yapabileceğimi hatırlattı bana. Kek canavarı olduğumu bildiği için keke benzeterek söyledi bunu. Süt, şeker, ekmek al sana kek gibi işte dedi. Benim de aklıma yattı. Bugün tatlı bir şeyler aranırken yine aklıma gelince hop yapıverdim.

Biraz sütün içine biraz şeker katıp kaynattım ve ekmeğin yumuşak yerlerini koparıp içine attım. Tarif gerekmez herhalde ama illa ki bir ölçü gerekirse 2 su bardağı şekere 2 yemek kaşığı şeker denilebilir. Adı ne bilmiyorum, adı var mıdır onu da bilmiyorum.

Şimdi Google’ladım da Ekşisözlük’te biri fakirlerin eskiden yaptığı şey yazmış, annem ondan yapmıyordu demek ki ‘fakir miyiz biz’ düşüncesiyle. Halimiz çok da iyi değildi diye hatırlıyorum ama kadının ruhu zenginmiş napsın 😄

O zaman buna fakir tatlısı diyebilir miyiz 😂😂

Şimdi biz bunu yedik diye fakir mi oluyoruz?

Aklıma Aşk-I Memnu’daki Bülent’in repliği geldi :))



03 Haziran 2020

Güne erken başlamak ve Dolunay Ritüeli (yazının sonunda)


Güneşten erken uyanmak ya da Güneş ile uyanmak özendiğim ama yapamadığım bir şey...

Son bir kaç gündür bu niyetle uyuyup, sabah uykuya yenik düşüyorum. Vücuda saat kaçta kalkacağını söylersen yapar derler ya, ben de bu niyetle uyuduğum için sabahın köründe gözlerimi açmış oluyordum ama yine gerisin geri yatıyordum. Bu sabah öyle olmadı.

Sabah dizlerimin kaşıntısıyla uyandım. İnatla uyumaya çalıştım ama kaşıntı o kadar fazlalaştı ki uykum kaçtı. Ben de kalkmaya karar verdim. Yüzümü yıkayıp iyice uykum açıldıktan sonra kaşıntı falan kalmadı. Vücut artık bir şekilde beni o saatte uyandırmaya ant içmiş gibi :))

Camın kenarında durup güneşin doğuşunu izledim. Gökyüzünde bir sürü kuşlar vardı. Buralarda kırlangıç olduğunu bilmiyodum, 3-4 tane kırlangıç gördüm. Kargalar bağırıp duruyordu, ara sıra da martılar eşlik ediyorlardı. En son serçeler de katıldı... Güvercinler sessiz sessiz kısa mesafe uçuşları yapıyordu.

Kuşlar neden bu saatle bu kadar bağırıyor acaba diye düşündüm. Güneşin doğuşunu haber vermek için mi? İnsanların hareketlendiğini görene kadar devam mı ediyorlar yoksa aslında hep böyle bağrış çağrış uçuyorlar da biz insanlar çoğaldıkça gürültüden seslerini az mı alıyoruz?

Bir karga fark etti beni, bana doğu bağırarak uçtu ve evin etrafını turladı. Meğer arkadaşlarına yer bildirimi yapmış :))

Biraz sonra, hemen önümdeki çatıda 7-8 tane karga tünemiş, bana bakıyorlardı. Bir tanesi de arada bir uçup önümden geçiyordu. Bir şey atmamı mı bekliyorlardı acaba? Ama evde onlara verebileceğim hiçbir şey yoktu. Ekmek bulgur falan yoktu, bir de zaten nasıl verecektim ki? Camın önünde boşluk yok, çatıya atmak da olmaz diye düşündüm... Şikayet ediyorlar çünkü... Neyse artık bir dahaki sefere bir yolunu buluruz herhalde...

Gerçi zaten her biri tombul sağlıklı kuşlardı. Aç kalmadıkları belliydi. Bir yerlerden buluyorlar demek ki yiyecek şeyleri. Bulunduğumuz yerde ağaçlık alanlar var, börtü böcek kaynıyor. Bol bol yiyorlardır...

Az önce iş yerinden bir abla aradı, "çok özledik yeriniz çok belli oluyor" dedi. Bizim birimden biz 3 kişi evdeyiz bir süre daha, onlar tam zamanlı işe başladılar. "Ben de sizi özledim" dedim. Bir an önce bitse şu süreç de kavuşsak dedik... Dün de başka biri aramıştı yine "yerin çok belli, her gün dua ediyorum artık bu durum bitsin diye" dedi... Böyle telefonlar almak ne güzel bir hismiş :) Birilerinin senin yerindeki boşluğu fark edip özlemiş olması falan...

İş yerimi özledim mi? Aslında hayır. O kadar çekilmez bir hal almıştı ki artık orada durmak, haksızlıklar o kadar ağır geliyordu ki. Ama işsizlik de olmuyor. Allah iş arayanlara hayırlı kapılar açsın. Yıllarca işsiz kaldım, o kadar zor bir dönemdi ki.

Bugün televizyonda haberlerde bir röportaja denk geldim. İşsizlik maaşını almak için uğraşan ama 3 aydır hala alamayan bir üniversite mezunu 25 yaşında bir erkek. Okuldan 3.lükle mezun olmuş, erasmusa gitmiş, projeler hazırlamış ama hiç iş bulamamış. En sonunda kapıcılık için bile başvurmuş ama yine olmamış. Tam garson olarak bir cafede başlamışken korona virüsü çıkmış, cafe kapanmış. "Çok şükür evli değilim, çoluğum cocuğum yok diyorum sadece" diyor, kredi çekmiş ama ödeme zamanı gelene kadar iş bulabilecek mi belirsiz. 25 yaşımdayım ailemden para istemek ağırıma gidiyor diyor. Ooof off... gerçekten ne işte çalışıyor olursanız olun işinizin kıymetini bilin... O kadar çok özel üniversiteler açıldı ki, herkes üniversitede hayallere kapılır, dünyayı kurtaracağını sanır biz de öyleydik, ama okul bitince ortada kaldık. Psikolojimiz bozuldu, sonra zar zor bir şekilde bir yerden para kazanmaya çalışır olduk. Kim mesleğini yapabiliyor ki? Bunun vebalini kim ödeyecek?

Neyse, konumuz güne erken başlamaktı nerelere geldik. İşte bugün erkenden uyanınca güneşi doğurdum tabi sonra aydınlık oldu her yer ve ben uyuyamadım. Saat 5:30da kalkmıştım, 9'da artık uyumak üzere gibiydim nihayet. Sonra da 12'de kalktım bu kötü oldu. Kafam hala kazan gibi.

Bak şimdi benim gibi evde olan iş arkadaşım instagramdan bir gönderi paylaştı, onu da paylaşıp öyle gideyim bari. Bu yazımı okuyanlar da nasiplenmiş olsun.

Dolunay Ritüeli
5 Haziran 2020'de dolunay ve ay tutulması olacakmış. Bunun etkisiyle sevgi ihtiyacı hissedebilirmişiz, depresyona yatkınlık olabilirmiş. Yapılmasını önerdiği ritüel şu:

3, 4 ,5 ,6 ya da 7 Haziran'da yapılabilir. Sadece bir gün yapılıyor. Beyaz bir kağıda Ya Aziz Vel Muziz yazıp bir bardak içme suyunun içine atın. Sonra olmasını istediğiniz dileklerinizi suya söyleyip bardağı balkona ya da cam kenarına koyun, üzerine tül örtebilirsiniz. Güneş battıktan sonra istediğiniz saatte yapabilirsiniz. 2 saat sonra (Güneş doğmadan) suyu alıp niyet cümlelerinizi tekrar söyleyip yudum yudum için. Kağıdı toprağa gömebilirsiniz.

02 Haziran 2020

Yaprak Dökümü kitabı da bitti


Yaprak Dökümü kitabını bitirdim. Kaliteli bir dil okumak, bir kitaptan lezzet almak ne müthiş bir şey. Reşat Nuri Güntekin ne usta bir yazar...

Dizideki ile aynı bitmedi ama, kitapta bazı yerlerde de farklılıklar vardı tabi. Mesela kızların başını yakan adam bambaşka biriydi kitapta. Dizide Ali Rıza Bey’in eski işyerindeki bir adamdı ama.

Kitabı bitirdikten sonra bir de 1967 yapımı eski Yaprak Dökümü filmine bakmak istedim. Ediz Hun, Fatma Girik falan oynuyor. Siyah beyaz, bazı sahneler net olmayan bir film izlemek çok nostaljikti. Hoşuma gitti. Neredeyse yarısına kadar izledim, devamını sonraya bıraktım çünkü yatacağım. Ama dikkatimi çekti de, orada da kitaptaki gibi bir adam değil de Ali Rıza Bey’in eski işyerindeki adam musallat oluyordu kızlara. Neden bu konuda kitaba sadık kalınmamış acaba... Sonunu nasıl bitirmişler merak ediyorum 67 yapımında. Belki de bu en güncel olan 2005 yapımı halini 1967’den yola çıkarak güncellemişlerdir. Arattığımda başka başka Yaprak Dökümleri çıkıyor, oyuncular farklı, görüntü renkli ama bozuk mesela. Toplamda 3 tane galiba.

Nedense kitap sonunun dizideki gibi bitmemesine sevindim. Biraz da yarım kalmış gibi bir his verdi ama olsun.