28 Aralık 2021

Narin kelebek mi kıymetli öküz mü

Biraz nazik, vicdanlı, yumuşak, güler yüzlü davranınca insanlar ezmek için sıraya giriyor resmen. Ne tuhaf şu insanoğlu ya. Kimse kendini değer görmeye layık bulmadığı için değer verince anında ezme moduna geçiyorlar, salak yerine koymaya çalışıyorlar. 

Bugün moralsizim biraz, gece huzursuz bir rüya gördüm. Bu yüzden işyerinde kimseye kibarlık yapacak hali de bulamıyorum dövecek gibi konuşuyorum farkında olmadan, umursayamıyorum. Sürekli konuşup pek dinlemeyen biri var mesela ben de onu dinlemedim bu sefer, zorla kendimi dinlettim. Ben dinlemeyince o dinlemek zorunda kaldı.  Normalde kim zor durumdaysa hemen yardım eli uzatırdım işleri kolaylaştırırdım vs aptal gibi. Üç maymunu oynadım. Ve inanır mısınız resmen kıymetlendim. Benimle konuşmalarından belli oluyor, gözlerimin içine bakarak ne cevap vereceğim diye bekleyerek konuşuyorlar. Bir şeye karar verildiyse özellikle gelip bana haber veriliyor falan. 

Hiç kimse mi değer vermeye layık olmaz ya. Herkesin mi ayarı bozulur biraz kıymet verince. 

Barış Özcan’ın zinciri kırma çizelgesini bu sene “kibarlaşmamak” hedefiyle mi yapsam acaba? Her gün birine öküz gibi davrandıkça tik atayım belki ben de odunlaşırım zamanla. Başka türlü üzüntüden başka bir şey gelmiyor çünkü geri dönüş olarak.

Siz “zinciri kırma” yapıyor musunuz? Bu sene ilk defa denemek istiyorum. Üstteki öküzlük kısmı işin şakasıydı, daha karar vermedim belki her gün bir çizim ya da kitap okuma gibi bir şey olur. Düşüneceğim. 

19 Aralık 2021

Pazar

Dün kar kış kıyamet bugün Güneş, havalar da ilginç yani :)

Gerçi Güneş olsa bile yine buz gibi de. 

Yarın iş başı, bir haftayı daha geride bırakmak üzere yeniden başlıyoruz. 

Bugün dolunay günüydü. Bu sabah. Pek bir gerginiz. Yani şahsen ben öyleyim. 

Avrupa yakası izleyip sakinleşiyorum :)) bu dizi iyi geliyor bana bu aralar. 

La casa de papel bitti, snowpiercer bitti kulüp bitti yeni sezonları bekliyorum. 

Kitap okumaya çalışıyorum bi de. Sürekli yarım bırakıp başka kitaba geçmesem okuyacağım da. 

Atkıya başlamıştım kendime geçenlerde. Kahverengi bir ip alıp. Onu öreyim de biraz zihnim durulsun.  

Bu hesabıma ikinci bir blog açtım bu arada ben, tutturabilecek miyim bakalım. 

Bir de kendime bir sözüm var: İçinden çıkılmaz bir hal aldığında cevabın kendi içinde olduğunu unutma. 

Kendimi seviyorum. Hayatı seviyorum. Gücümün farkındayım. Sizi de seviyorum.:)

Görüşürüz canlar. 

15 Aralık 2021

Tutunamayanlar

Bu akşam şöyle bir odama baktım, kitaplığıma, defterlerime, eşyalarıma… dedim galiba ben böyle burda hep aynı şekilde yaşayıp sonra da yaşlanıp ölüp gidicem.

Umutlarım, hayallerim sürekli yıkılıyor. 

Güveniyorum hep pişman oluyorum. 

Bana mutluluk, kolaylık yok belki de. 

Yanlış beklentilere giriyorum herhalde. Benim hayatı böyle debelene debelene, yıkılı kalka, hep bi savaş içinde geçirmem yazılmıştır belki. Değiştiremem ki. 

Olmuyor ne yapsam, ne kadar uğraşsam, başka başka yollar denesem de olmuyor. 

Hayat çok zor be. 

Neyse ben az önce bi İnstagram hesabı açtım. 

Kimseye güvenemiyorken daha çok sığınıyor insan sanal arkadaşlıklara. Hayatına dahil etme sınırların daha uzaktan oluyor ondan galiba .

İstedim ki ordan birbirimizi takip edelim, kim olduğumu sere serpe yaymasam da sanki MSN zamanındaki gibi gizli sanal bir kullanıcı olarak bu hesapta sizinle kaynaşmak istiyorum. Fotoğrafımı falan paylaşmasam da ben olduğumu bilin yeter.

Gelmez misiniz: @ayingolgesinde2021 kullanıcı adım. Geleni geri takip edicem. Görüşürüz. 


Bir de, malum şahsı yani işyerinde kafamı karıştıran kişiyi sosyal medyalarımdan sildim. İstanbulu kurtarmış gibi bir his var içimde. Çok gurur duydum kendimle. Zaten ilk ben eklemiştim arkadaşlık adına ama adam ne arkadaş oluyor ne sevgili, ha bire flört ediyor. Boğuluyorum artık. Tüm bağları, iletişimi koparmaya karar verdim. 

20 Kasım 2021

Bakış açısı

İki hafta izin istedim müdürden. Vermedi. 1 hafta verdi. Halbuki benim iki haftaya ihtiyacım vardı. Şimdi buna nasıl iyi yönünden bakıcam. 

Hayata iyi tarafından bakmak gittikçe öyle çok zorlaşıyor ki. 

Neyse dedim belki de iki hafta çok uzun gelirdi sıkılırdım. 

Ama kendimi yenilmiş hissediyorum. Dik duramadığım için kendime çok kızıyorum. Bu izinler benim hakkım ve işin aksamayacağı kesin, kullanabilirdim. Sırf adamın canı vermek istemedi diye indirmek zorunda kaldım. 

Kendimi bu kadar yenik hissetmemin başka bi sebebi daha var tabi. Şu iş yerindeki dengesiz elemanın duygularımı alt üst etmesi. 

Bir de bir türlü hiç kimseye güvenememem arkadaşlık kurmak için adım atmak istememem de var. 

Dün bayadır görüşmediğim bi arkadaşla görüşelim dedik. Kocası erken geldi çoluk çocuğu almış gelmiş işleri varmış. Söylemişti işim de var o tarafta diye ama o kadar erken geldi ki kocası çok ayaküstü buluşmuş olduk. Sonrasında lütfen kusura bakma böyle oldu ama daha uzun da yaparız bilmem ne dese de umduğum gibi olmaması üzdü. Bi de onun kaynana derdini dinledim kendim doğru düzgün bir şey de anlatamadım. Biraz da sen anlat ben kaptırdım kendimi falan dedi ama kalkmak üzereydik zaten canım istemedi.

Tüm arkadaşlarımın evlenmiş olması çok boktan ya.

Çocuk olunca baya değişmiş hayatı. İki tane yaptı bi de. Belli ki eski hayatını özlüyor. Annesi laf ediyormuş geziyorsun diye, ona tam haber vermeden gelmiş işimiz var demiş. Benden daha dertli gibiydi aslında. Herkes çok dertli çok fena.

Eskiden canım ne zaman sıkılsa arayacağım, buluşacağım, mesaj atacağım ve her zaman müsait olabilen birileri vardı. Şimdi herkesin hayatı o kadar dolu ki, kendilerine bile vakit ayırmakta zorlanıyorlar. Evden çıkamıyorlar. Bi de sanki herkes çocuk yapmak zorundaymış gibi hemen çocuk yapıyorlar. 

Ne yapsam bilemiyorum çok canım sıkkın. 

Dışarı çıkıcam bugün biraz, dolanıcam. Tek başıma ne kadar iyi gelebilirse artık. 

İşin kötüsü insanlara da küsmüş gibiyim, muhatap olma isteğim de yok. 

Ülkece de çok zor durumdayız zaten. Mutlu olabilen var mı?

Psikolojimiz nasıl düzelecek bilmiyorum. Pandemi zaten büyük darbe vurdu şimdi bir de ekonomik kriz…

Neyi neresinden tutsak olmuyor hep hüzün hep hayal kırıklığı.


25 Ekim 2021

Asmasana güzel yüzünü

Demek yine bana hüsran yine bana hasret var, yine bana esmer günler düştü eyvah…

Allah’ım benim şu ponçik yüzümü de artık güldür be…


İş çoooook yoğun ve sıkıcıydı. Eve gelince yeni aldığım ve kısalttırmam gereken pantolonları alıp terziye gittim. Sonra da biraz yürüdüm. 


Güzel oldu.

22 Ekim 2021

Naber

Acayip sinirli bir günündeyim aslında. Baş ağrılı. Sebepsiz. Ama sonradan kendine sebep buldurabilen… Tahammülüm sınırda ve sakin kalmaya çalışınca ağlayasım geliyor. Hem bir şeyleri dağıtmak kırmak dökmek istiyorum hem de hiçbir şeyi bozmak istemiyorum. Ortada kırılmalık dökülmelik bi sebep yok çünkü neden ben gerilimliyim diye herkesi de gereyim ki.

Dişlerimi çok sıkıyorum bugün. Hala sıkılı. Aklıma geldiği an gevşetiyorum çenemi ama 2 sn sonra yine sıkmış oluyorum.

Sabah kahve içmeme rağmen geçmedi başımın ağrısı, ağırlığı. Kahve beni pamuk gibi yapardı oysa. 

Ağrı geçmeyince öğlene doğru ilaç aldım. Ama yine de rahatlayamadım bir türlü. 

O kadar gergindim ki dişler sürekli sıkılı olduğu için başım da sıkışmaya devam etti tabi. 

Hava da ne güzeldi bugün, güneşli Işıl Işıl ve ne soğuk ne sıcak. Tam kıvamında. 

Çıkıp gezmelik, vapura binmelik, kafana göre takılmalık bir gündü. İster Kadıköy’e geç modaya yürü mağazalara bak, ister sahilde bi kahve iç, ya da Beşiktaş’a geç Ortaköy’e yürü. 

Of o ağaçlı yol da ne güzel ya. Bitmesin istiyor insan. Tam sevgiliyle el ele yürümelik. 

Ortaköy’de pek bişey yok bence, sırf o yolu yürümek için gidilir ama. 

Yarın hava güzel olcakmış. Uzun zaman sonra, çıkıp gezsek mi?

18 Ekim 2021

Biraz kendi hayatıma vakit ayırma zamanı

Galiba bizim abla bu sevgili olayını yanlış anlamış olabilir. İş yerinde bugün arka masadan birileri konuşuyordu “arkadaşı hastaymış 49 yaşındaymış” falan diye. 49 yaşında sevgilisi olmaz herhalde. Ayrıca bugün işe geldi ve hiç sevgilisi hastaymış gibi bir hali yoktu, baya mutluydu şarkı bile söylüyordu. Benle de baya fazla ilgileniyordu.

Ama ben bi soğudum ya. Hani biri çıkıp sevgilisi varmış dese kabul edebileceğimi, yok değildir olsa bilirdim diyemeyeceğimi, o yakınlıkta olmadığımızı gördüm ya, bi uzaklaştım iyice. Meğer arkadaş bile değilmişiz aslında biz. Arkadaşlar anlatır böyle şeyleri çünkü. Kaç kere sormama rağmen doğru düzgün cevap alamamıştım. Hep üstü kapalı geçiştirmişti. Belki de bu bi taktiktir, merakta bırakıp daha fazla soru sormam için yapmış olabilir. Hiç hoşlanmıyorum böyle taktiklerden falan. Eğer böyle bir şey yapmaya çalıştıysa bu da ayrıca bir soğuma sebebim olur. Adam gibi çıkıp kimdir nedir ne arkadaşı sevgili mi değil mi neden sen ilgileniyorsun anlatsa saygı duycam ama böyle çocuksu hareketler hiç bana göre değil. 

Bugün de soğuktum ona karşı. Bundan sonra da öyle devam etmeyi düşünüyorum. Bitti gitti ne hali varsa görsün onla mı uğraşcam ya. 

Ama cumartesi günü, daha doğrusu cuma akşamı ilk öğrendiğimde nasıl yüreğim dağlanmıştı ya. Nasıl aptal gibi hissetmiştim kendimi. Resmen zümrüdüanka gibi yanıp küllerimden yeniden doğdum şimdi. Bunu yaşamam gerekiyordu demek ki. Bu şoku, böyle ondan soğuyabilmem ve kendime odaklanabilmem için yaşamalıymışım demek ki. 

Hiçkimse umrumda değil. Sadece kendimle ilgilenicem bir süre. 

17 Ekim 2021

Kandilde Bayramda vs arayanlardan mısınız?

Öncelikle Mevlid kandiliniz kutlu olsun. 

Kandil, bayram gibi özel günlerde akrabaları, tanıdıkları arayan ya da mesaj atanlardan mısınız?

Benim hiç içimden gelmiyor ya. Gidip annemin babamın elini öpmek bile saçma geliyor nedense bir türlü oturtamadım bunları kafamda. 

Dedemi aramış kardeşlerim, babam sen aradın mı dedi yok dedim. Niye aramadın ara dedi, hastalansan bişey olsa o gelir yanına falan dedi. Düşündüm de diğer kardeşlerim aramışken ben aramadım diye kötü hissedebilir. Bi de daha yeni farklı bir yere gitti, taşındı, önceden bize yakın oturuyordu.  Unutulmuş hissetmesini istemedim. Bi de düşündüm de küçük kardeşim ilerde hepimiz çoluk çocuğa karışıp kendi hayatlarımıza gömüldüğümüzde diğer ablasını arayıp da ben hoşlanmıyorum böyle şeylerden diye beni aramasa kıskanıp kötü hisseder miyim acaba? 

Sonradan pişman olmamak için aradım, 35 saniye sürdü zaten. Pek ne yapıp ettiğini anlatmaz zaten ben de anlatmam, nasılsın iyi misin kandilin mübarek olsun kendine iyi bak iyi geceler, bu kadar.

Teyze, hala, dayı, kuzen, dedeler anneanne babaanne vs hiç içimden gelmiyor aramak sormak. Yıllardır mecburi bir şey olmasa görüşmüyoruz zaten. Küs falan değiliz ama uzağız işte. Ben özellikle çok uzağım herkese.

Pek insan sevmiyorum. Çok ayıklıyorum. Akraba olunca ayıklamadan uzaklaşıyorum hatta.

Yanlış mı yapıyorum diye çok düşünüyorum bazen. Akrabalar sitem ediyormuş arada bir bizimkilere, çocuklar neden bizi aramıyor diye. Kardeşlerim de aramaz etmez bu arada, sadece dedemi aramışlar işte. 

Sizce bu normal mi anormal mi? Siz tek tek arar kutlar mısınız her defasında?

Ha bi de çalıştığım yerde de var biraz bu, daha doğrusu önceki müdür varken öyleydi sonra yeni müdürle ve yeni çalışanlar gelince biraz resmileşti ortam. Oradaki bir iki abla da emekli olan büyükleri arada bir arayıp hal hatır sorarlar mesela. Ve bizden de beklerler onları aramamızı. Bi kere bi abla bana baya sitem etmişti neden bayramda beni aramadın diyerek. Ben akrabalarımı bile aramıyorum ki kimseyi aramıyorum demiştim. 

Önceki müdür kadındı ve her bayram tatiline çıkmadan önce mesai bitince gidip öper sarılır öyle ayrılırdık, beklerdi çünkü. Bayramlaşmadan sessizce gitsek garipserdi. Ofisçe birbirimizi de ayrıca öper sarılır iyi bayramlar derdik. Herkes herkese ayrı ayrı söylerdi yani. Çok sıkardı bu durum beni. O son gün izin alıp işe gitmeyesim gelirdi böyle mıç mıç olmamak için. Ben muhatap olmak istemiyorum öyle herkesle bu kadar. Sanki aileymişiz gibi. Kaldı ki ben ailemle bile böyle değilim. 

Mesafe iyidir iyi olmasına da, sonra da çok yalnızım diye ağlama krizlerim geliyor bazen. Ne istiyorum ben de anlamadım ki. 

Vefasızlık mı bu sizce?

İnsan sevmemek normal mi?

Bu işin normali ne?

16 Ekim 2021

Düştüysek kalkarız daha ölmedik ya

Kendimi motive etmeye çalışıyorum. Başka çıkış yolu yok çünkü. 

Allah gerçekten kimseyi sevgisizlik, ilgisizlik, yalnız bırakılmışlıkla imtihan etmesin. Aile ile bağları kopartacak hale getirtmesin, kendine de insanlara da güvenini yok ettirmesin. Karşınıza ben kötüyüm diye bas bas bağıran biri bile çıksa kulaklarınızı kapatıp kendinizi inandırmak istiyorsunuz. Herkesten birer birer darbe aldığınız için artık bir darbe daha kaldıramayacağınızı düşünüp bu sefer gerçeklere kulak tıkamak istiyorsunuz. Ama hayat yer mi bu numaraları. 

Hayatınızda güvenebildiğiniz, size kendinizi değerli hissettiren, kafanızı karıştırmayan, net olan ve sevgisini vermekte cimri olmayan birileri varsa kıymetini bilin. Ve biz de böyle insanlar olmaya çalışmalıyız aslında. Birilerinin yalnızlığını alabilen, içini rahatlatabilen, ilgi ve sevgi gösterebilen…

Her an kendimi, zaten hayatım boyunca hep böyle oldu zaten benim hiç yüzüm gülmez ki vs vs diyerek kuyunun dibine atmaktan korumaya çalışıyorum. Geçende, kendinden kötü durumdakileri düşünüp haline şükretmenin etikliğini sorgulamıştım ya hani, şu an aslında kendimden kötüleri değil de benim gibi zorluk yaşayanları görüp o dayanıyor ben neden dayanamayayım diye kendime gaz vermek istiyorum. Bu gayet etiktir bence. Ama bir yandan da benim kadar darbe alan var mıdır sevgi konusunda diye de merak etmiyor değilim. 

Dün mesaiden çıkarken öğrendim o gerçeği. Eve şoka uğramış şekilde geldim. Yemek yemeyi unuttum, diş plağımı takmayı unuttum, açtığım dolapları kapamayı bile unuttum. Başka neleri unuttum bilmiyorum bugün ortaya çıkar herhalde. Kahvaltı yapasım da yok şu an, zaten sevmiyorum kahvaltı. Bi Türk kahvesi yaparım belki. 

Doktor randevum vardı bugün ama acil bir şey değil, belki gitmem. Dışarı çıksam iyi olabilir belki de bilmiyorum. Ama gücüm yok. Adet döngüm de başladı zaten iki gündür, tam da zamanında yani. Hep böyle en hassas zamanlarımda yıkıcı haberler alma gibi bir özelliğim var sanki. Karnım ağrıyor, midem bulanıyor, halim yok ama hava da ne güzel güneşli bugün… Keşke biri kolumdan tutup dışarı çıkarsa kafam iyice dağılana kadar, dönünce kaldığım yerden devam edemeyecek hale gelene kadar da dönmesek eve. Yenilensem, değişsem, güçlensem, hiç bir şey umrumda olmasa artık. 

15 Ekim 2021

Bir ilişki size fal baktırtıyorsa gerçek değildir

Allah kimsenin karşısına boşlukta kaldığı ve tutunacak bir şey aradığı zamanda 

Bunu yazıp yarım bırakmışım. Başlık da atmamışım, şimdi attım. (Birazdan yazacaklarımla netleşecek anlamı.)

Muhtemelen üstteki cümleyi “… aradığı zamanda karşısına çıkan aşk ihtimaliyle sınamasın.” gibi bir şeyle tamamlayacaktım. Aklımda bu vardı ama işim çıkınca kaldı unuttum sonra. 

Hani birinden hoşlanıyordum ya. Sonra yeri değişti ama uzağa gitmedi. İlgisi de devam etti. O da benden hoşlanıyor gibiydi ve bu elektrik güzeldi. Bu kişiden aylardır bir hareket gelmeyince ben de haliyle stres topuna dönüştüm iyice. Kendimi uzak tutsam hemen neyin var noldu falan diyip geliyor ilgileniyor neşelendirmeye çalışıyor, uzaklaşmasam hatta biraz da ben adım atsam da yine bir şey değişmiyor aynı mesafede duruyor. Sürekli flört ediyor ama iş dışında bir mesaj atmışlığı yok. Kırk takla atıp bir şekilde numaramı aldı bi kere yazmadı. Bunun gibi bir sürü şey huzursuz ediyordu sürekli. Mesela her sabah kahve aldığım yerden, hiç adeti değilken onun da bir sabah kahve alasının gelmesi, o gidince yerine gelen erkek kişisini kıskanıp laf dalaşına girmesi kavgaya yer araması vs… Müdür bile sırf bunun yan masamda olup bana yoğun ilgi göstermesinden rahatsız olduğu için yerini değiştirdi mesela.

Yani benimle ilgilendiğine dair bir sürü kanıt çıkarılabilir. Zaten ofistekiler benden önce fark etmişti her şeyi ve bizi yakıştırıp imalı davranmaya başlamışlardı çoktan. Herkes baya emindi bizim olacağımızdan. Adam bildiğin yürüyor ama ben teklif etmesine izin vermiyor görünüyordum. Ben başta hep kendimi uzak tutsam da, hatta muhatap olmak istemeyip sırtımı dönüp otursam da (Allah hissettiriyor işte), onun yoğun ilgisine daha fazla direnemeyip ben de konuşmaya, şakalaşmaya başlamıştım. Ama dediğim gibi, hep bu seviyede kaldı. Tamam kız da ilgileniyor o zaman bir sonraki aşamaya geçelim durumu, teklif vs olmadı. Ne mesaj, ne buluşma, ne arama… Numaramı aldı işte bi bahaneyle dediğim gibi, hiçbir şey yazmıyor etmiyor. Ben yazayım dedim bir iki defa, ona da çok sade kısa cevaplar veriyor. Ben de kestim yazmadım. Beni kendi halime bıraksa uzaklaşıcam muhatap olmicam ama ona da izin vermiyor, iş dışında iletişim yok ama ofiste sürekli benle muhatap olma çabası, sürekli bir ilgi alaka. Millet dalga geçecek artık çocukla, biraz ilgi göstereyim de sakinlesin diye de ilgi gösterdim biraz ben. Böyle aşırı aptal bir huyum var. Önceki sevgilimde de böyle oldu, o da önceki iş yerimdendi. Millet dalga geçiyor benim yüzümden diye yüz vermeye başladım, elimi verdim kolumu kaptırdım meğer onun da aslında evleneceği bir kız varmış, beni sürekli gizleyip sonra ben isyan bayrağını çekince de bir anda gidivermişti... Onun yüzünden o işimden de olmuştum müdür böyle şeylere karşı aşırı katı olduğu için.

Neyse günümüze dönelim. Artık ne yapacağımı şaşırdığım için sürekli telefondan fal baktırıyordum bir süredir. Tarot kahve vs. İnanmamak lazım biliyorum ama bir tanesi de hayatında biri var demedi. Hatta ben özellikle soruyordum, baktırma sebebim de buydu, bu adamın hayatında biri mi var bundan mı böyle dengesiz diye. Öyleyse şerefsizin önde gideni olduğunu anlayıp çekilicem çünkü. “Yok öyle bir enerji almıyorum, öyle bir durum yok” vs. Ama ben hissediyormuşum işte. Kadınlar hissediyor da, kondurmak istemiyor, kabul etmek istemiyor…

Meğer herifin kız arkadaşı varmış. Şoka girdim. Son zamanlarda sürekli işten izin alıp gidiyordu, bugün neden sürekli izin aldığını bir arkadaşa söylemiş. Kız arkadaşını hastaneye götürüyormuş meğerse. Arkadaş da yakın olduğumuz için bana söyledi, bi de bilmem gerektiğini düşündü bence çünkü o da bizim birlikte olacağımızı düşünüyordu. 

Yani bir tek ben böyle düşünüyor olsam, kendi kafamdan senaryolar uydurdum diyeceğim. Hatta başka bir arkadaş da sürekli bana teklif etti mi diye soruyordu yani millet ne zaman teklif edecek de sevgili olacağız diye bekliyor gibiydi ben yok ya öyle bişey olamaz falan diyordum hani teklif gelmezse mağdur görünmemek için. Kız heveslendi bekledi ama teklif gelmedi olmasın diye. 

Neyse ki Allah ortaya çıkardı da öğrendim gerçeği. Yoksa bana kafayı yedirtene kadar oynardı herhalde. Allah kıza da hem şifa hem de sabır versin. Bi kere de düzgün bir adam çıkmaz mı karşıma ya, hepsi mi şerefsiz olur ooof offf.

Hem sabaha kadar ağlamak istiyorum hem de tek bir göz yaşı bile dökmek istemiyorum. Bana bir şey olmadı, o kendi rezilliğini düşünsün aslında. Kız arkadaşının olduğunu gizleyip ulu orta benimle ilgilenmesiyle karaktersizliğini gösterdi. Hepsi illa ki ortaya çıkacak yakında. Şimdilik sadece ben ve bana söyleyen kişi biliyoruz. Yüksek ihtimalle müdür de biliyordur. İzin alırken söylemiştir. Ama herkes öğrenir illa ki. Gerçi o zaman da bişey olmaz ki, ne de olsa şerefsizlere bir şey olmuyor. 

Bi de şimdi aklıma geldi, bi kere odadan biri hayırlı olsun dedi ona o izin alıp giderken. Belki de ciddi adımlar atmak üzereyken çıktı bu hastane işleri. Belki de birer birer herkes öğreniyor ama bana söylemeyip sessizce boş veriyorlar. 

Kısacası, aldatılmış hissediyorum. Karışmış, kalbiyle oynanmış gibi... Güvenimi yeniden kazanmaya çalışıyordum, yine başlamadan yıkıldı. Üzgünüm. Bi de benim hiçbir şeyden haberim olmadığı halde kendimi suçlu da hissediyorum o kız orda hastayken sevgilisiyle flört etmiş bulunduk diye. Ayyyy off.

Er ya da geç kesin teklif gelecek diye düşündüğümden, teklif gelirse kabul etmeli miyim yoksa biz birbirimize zarar mı veririz anlaşamaz mıyız diye ilişki astrolojisi çalışması bile satın aldım bi ton para verip. Neyse ki çalışma daha tamamlanmadan yazıp iptal ettim de parayı iade edecekler. Ben de bi de böyle bi huy var işte, arızayı bulana kadar takılıyorum uğraşıyorum gerekirse para döküyorum. Bunun bir ilerisi de dedektif tutmak olurdu herhalde. 

Bu yazıyı yazarken şimdi kız kardeşim geldi. Allah bir yerden alıp bir yerden veriyor işte. Özür diledi bana karşı ağır konuştuğu için. Kardeş gibi değil de arkadaş gibi takılalım dedik anca böyle anlaşabiliriz anca böyle kardeş kıskançlığım baş göstermez diye… Sonra bu olayı ona da anlattım, o da şaşırdı. Ne kadar çok evlenmemiş kadın olduğundan bahsettik, önceden hep sineye çekiliyormuş galiba ama artık kadınlar kendi ayakları üstünde durabildikçe evlenmiyorlar. Bir de galiba yaş ilerledikçe gerçekten de sağlamlar kapılmış çürükler kalmış oluyor dedikleri gibi… Yoksa kimse hayatını yalnız geçirmek istemez ki bence. 

Bak yine sinirlendim ya. Bi keresinde ona neden izin aldığını sorduğumda “ya bi arkadaşın hastane işi vardı da” diyip kafasını çevirip gitmişti. Lan, kız arkadaşın o senin, sevgilin be! Öptüğün, sarıldığın kadın. Hasta olunca “bi arkadaş” mı oldu. Kadın sanırım kansermiş bu arada. Bu yüzden beyimizin morali bugün çok bozuktu. Kendini işine veremiyordu. Kadına üzülmekten bize onun kız arkadaşı olduğunu bile söyledi yani o derece. 

Bir yandan da aklamaya çalışıyorum hala var ya, iyi insanlarla karşılaşma umudumu yitirmemek için… Belki de ayrılmışlardı, ama hastalanınca yardım etmek zorunda hissetti kendini o yüzden bir arkadaş diyordu ama hastalığı ciddileşince yanında olmak için tekrar barıştılar bilmem ne diye 🤦🏻‍♀️ Bunu kardeşim de söyledi belki ayrılmışlardı ama insanlık namına hastane işlerinde yanında oluyordur diye. “O zaman neden kız arkadaşım desin ki, bi arkadaşım derdi” dedim. Başta gerçekten de bi arkadaş diyordu gerçi, ama sonra niye “kız arkadaşım”a döndü o zaman ayyyy yeter düşünme düşünme tamam bitti. 

12 Ekim 2021

Yıllar geçse de geçmeyen kardeş kıskançlığı

Bazı ilk çocuklar vardır ki neşeyle karşılanmıştır, en güzel şekilde büyütülmeye çalışılmıştır, doyasıya sevilmiştir, ilgilenilmiştir. Ama sonsuz kredi verilmiştir anlamında değil bu, ilgiyle ve dikkatle yetiştirilmiştir yani.

Bazıları da vardır ki anne baba neye uğradığını şaşırmıştır. Kendileri daha çocukken bu nerden çıktı demiştir. Kendi dertlerinden başlarını kaldıramadıkları için çocuk da kendi kendine bir şekilde büyümüştür… Zatürre olmuştur, kafasını yarmıştır, balkondan atlamaya ramak kala havada yakalanmıştır vs…

Ben ikincisiyim. Büyüdükçe de ellerinden geldiği kadar maddi olanaklar sunularak o açık kapatılmaya çalışılmıştır mesela. Ama hiçbir şey duygusal boşluğun yerini doldurmuyor, kesin bilgi.

Böyle çocukların kardeşleri daha şanslı oluyor çünkü anne baba ilk çocukta anne baba olamıyor ama ikincide olabiliyor.

Sonra o kardeş sevgiyle, ilgiyle hatta biraz da şımartılarak büyütülüyor. Ablası da sokak kedisi gibi kalıyor hep. 

Kardeş bir türlü ablasının tuhaflıklarını anlayamıyor. Nankör diyor. Kıymet bilmez diyor. Ablaya kafa tutuyor anne-babamı üzüyorsun diyerek.

Abla anne babaya çemkiriyor bazen. Geçmişi deşiyor, yine en çok kendisinin kanayacağını bile bile. Bazen hak veriyorlar ona ama konuyu kapatıyorlar. Çünkü hiçbir şeyi değiştiremeyiz artık. 

Ama biz de değişemiyoruz işte. Hele ki hayat da diğer yandan vurmaya devam ediyorsa. Hoş onun altında yatan sebep de sevgisizlik çıkıyor ya... 

Demek istediğim, herkes çocuk yapmamalı. Hadi bi tane yaptı, afalladı, bari ikinciyi yapmamalı. Çocuklarda ayrımcılığı hele hiç yapmamalı. 

Ben hayatım boyunca kız kardeşimle iyi olabileceğimi sanmıyorum artık. 

Ve çocuk sahibi olmayı da, anne olmak isteyebileceğimi de sanmıyorum.

Hayattaki en büyük sınavın sevgisiz büyümek olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir kere hamurun böyle yoğrulduysa, ömrünün geri kalanında da karşına seni ölümüne sevenler bile çıksa o sevgiyi kabul edemiyorsun, çok yabancı bir duygu olduğu için afallıyorsun, korkuyorsun, kaçıyorsun…

Bizim imtihan da böyle işte.

Neyse ki yaş 35 yolun yarısındayım artık. Allah hayırlı ölüm versin, ölümün güzelini versin bari ne diyim. 

Kendinden kötü durumdakileri düşünüp haline şükretmek

Sizce bu başlıkta yazdığım şeyi yapmak ne kadar doğru? Yapınca bir anlık iyi hissettiriyor evet ama yapılmalı mı?

Ben bir süredir psikoterapi alıyorum ve daha ilk seanslarda bundan bahsetmiştim, yani biraz derdimi anlattım sonra bizimkilerin hep daha kötüleri düşünüp şikayet etmememi söylediğinden bahsettim. Direk bunu yapma yanlış demese de “Peki bu sana iyi hissettiriyor mu? Bana hissettirmezdi şahsen” diyip kafamı karıştırdı. 

O seanstan beri bunu yapmayı azaltmaya başladım ama zorlandığımı fark ettim. Meğer kendi moralimi bozmamaya çalışırken ne kadar çok kıyaslama yapıyormuşum. 

Siz de böyle misiniz? Ne düşünüyorsunuz?

08 Ekim 2021

Ov şit ! (Oh shit)

Başlığın orjinalini paranteze yazmak istemezdim ama tek yazınca da çok anlaşılmaz durdu sanki.

Şaşkınım ve bu şaşkınlığımın nedeni patır patır açılan kapalı instagirller. 

Bugün işyerinde bi arkadaş gelip Ebru Severtürk’ün açıldığını Twitter’ın bununla çalkalandığını çünkü açıldığı halde düğüne kapalı gittiğini falan anlattı. Rabiaca da açılmıştı dedi. Benim hiçbirinden haberim yok. Benden sonra millet dökülmüş meğer. 

Açıldığımdan beri herhalde ilk defa bu kadar kendimi ucube hissetmediğim bir gün oldu. Son günlerde baya içe kapanmaya, dışlanmış ve yalnız hissetmeye, az önce de dediğim gibi ucube gibi hissetmeye başlamıştım. Çünkü çevremde benim gibi sonradan açılan hiç kimse yok ne işte ne mahallede ne akrabalarda… Zamanında merakla ve keyifle takip ettiğim kapalı ve çok şık giyindikleri için örnek aldığım kişilerin de açılması demek ki ruh sağlığım yerinde, demek ki ben kafayı yiyip dengesiz hareket etmemişim(annem kafayı yediğime bağlıyordu çünkü) , bu akıl baştayken de verilebilir bir kararmış dedirtti. 

Özellikle de withahsen. Bu kız topuz bile yapmazdı, hep penye şal takardı. Neredeyse çarşafın bir alt basamağı gibiydi baya tesettürüydü. En çok da onun açılmasına şok oldum. Kızkardeşime söyledim önce inanamadı. Ama kız kardeşime söylerken içim nasıl rahattı var ya… içimden “bak hayran olduğun kızlar da açılıyor hadi onları da dışlasana bakalım” diyordum. Çünkü kardeşim ben açıldığımdan beri bana karşı çok farklı, eskisi gibi saygı duymuyor daha kolay üzüyor. Özellikle yalnız bırakıyor (Sanki annemle içten içe sürekli cezalandırıyorlar beni). Üzüldüğümü gördüğü halde kılını kıpırdatmıyor mesela kırıyor beni ve ben kırıldıkça acı çekmemi izliyor baya. Eskiden daha anlayışlıydı. Benimle hiçbir şey yapmak istemiyor. Konu birlikte dışarı çıkmaya gelecek diye ödü kopuyor, benimle dışarda olmaktan kaçıyor. Önce tamam diyor son anda vaz geçiyor. Benim de çok ağırıma gidiyor tabi elimde değil… Gerçi onlara da hak veriyorum onlar da şoku atlatamıyor ama işte bu kadar ciddi bir karar alıp da yalnız kalmak çok zor. Destek arıyor insan. Bu yüzden de çoğu kız evlenince açılıyor aslında, eşlerinden destek alarak bu geçiş sürecini daha kolay atlatmak için. 

Baya güçlüyüm ben aslında ya baya baya tek başıma ayaktayım helal olsun kız bana. 

Bir sürü konuşuyorlar etraftakiler arkamdan biliyorum ama napabilirim ki. Bizim eskiden bir stajyer kız vardı kapalıydı, geçen aylarda ziyarete geldi o da açılmış. Ben de daha bir kaç aydır açıktım. Çok tepki aldın mı falan gibisinden bir şeyler sormuştum “herkes konuşuyor tabi fark ediyorum ama gelip bana bir şey söylemedikleri sürece umrumda değil” demişti. Hak vermiştim. Ve ben de kim ne konuşuyor acaba diye düşünmeyi bıraktım. Gelip yüzüme söylerlerse belki o zaman ciddiye alırım. 

Yine bir noktaya takılıp bir sürü yazdım. 

Velhasıl kelam, dünya değişiyor. Herkes özgürce kendi hayatını yaşasın. 

Ha bi de eşcinsellik konusu var. Her yerde açık açık belliler artık. Kimse kendini gizlemiyor, okullarda bile. Kardeşimin okulunda varmış mesela iki kız. Geçenlerde gittiğim bir mağazanın kasiyeri de geydi. 

Baya baya kova çağına gidiyoruz gerçekten de. İnanılmaz ama astrologların dediği çıkıyor. Özgürlük, harekete geçme, boyun eğmeyi bırakma vs. Ayak sesleri duyuluyor yeni çağın. Artık geleneksellik devre dışı. 

The Drama Queen

Bir süredir dram yazılarımla buraya yolu düşenleri boğduğumun farkındayım. Buna rağmen okuyan, yorum yapan, yanımda olduğunu hissettirenler çok kıymetliydi, sizi seviyorum iyi ki varsınız. 

Ben bir yengeç burcuyum… ve belki bilirsiniz yengeç burçları genelde hep dramatiktir. Hayata dramatik bakar, acıdan hem kaçar hem de zevk alır öyle tuhaftır. Tam bir Drama Queen’dir yengeç kadınları. Zaten isminin orjinali de “Cancer”, ne beklersin ki ya kendini kanser eder dert üretmekten ya da karşısındakini maalesef :) Memnun olmam zordur, hep bir kulp bulurum. Sudan nem kaparım. Biraz üzgün oldum mu ipin ucu kaçar, her şey kötü görünmeye başlar, kolay kolay toparlayamam… Daha da kötüsü toparlanmama yardım etmek isteyenlere de izin veremem. Dedim ya hem acıdan ölecek gibi olan ama aynı zamanda da bu acıyı uzattıkça uzatan belki de böyle keyif alan tuhaf bir şeyim işte. Bir de yükselen oğlak olmam konusu var, yükselen oğlakların her şeye gerçekçi bakma huyları vardır. Mutlu olma izni vermezler kendilerine. Hayatın gerçeklerini yüzlerine vurup ciddiyeti korurlar hep. 

Haritamı da çok inceledim. O kadar çok hayattan keyif almamı engelleyen konum var ki. Haritam hep yılmadan mücadele etmem ve gücümün farkına varıp doğru kullanmam ile alakalı uyarılar veriyor. Rahat yok yani. Laylaylom güleyim eğleneyim her şeyi oluruna bırakayım dememe pek izin vermiyor. Mücadele edeceksin, gücünü fark edeceksin, kendi başına ayağa kalkmayı öğrendiğin zaman ancak hayatın düzene girecek diyor. Sümsük olduğum sürece debelenmeye devam edeceğim yani. 

Ama bu sıralar öne atılmam için de uygun zamanlar değil gibi görünüyor. Sert gezegen açıları alıyorum. Sadesati denilen zor bir dönemden geçiyorum -ki bu dönem ağzında kuş tutsan yaranamazsın kimseye ve hiçbir şey yapmasan da gıcık olunan bir türlü sevilemediğin lanet dönem. Neyse ki az kaldı 2022 yaza doğru bitiyor inşallah. 

Doğum haritamı inceleyip transitlere baktığımda tüm bu yaşadıklarımın kaçınılmaz olduğunu, belki iyi bile dayandığımı, bir şekilde altından kalktığımı da görüyorum. Astroloji bilenler varsa mesela 1.evimdeki retro Mars’ımın üzerinde çift dikiş atan transit Plüton beni ölmekten beter ediyor aslında. Ayağa kalktıkça yere seriyor ki daha güçlü kalkayım diye. Kişiliğimi, özgüvenimi bir şekilde yerle bir ediyor hayat ve yeniden kalk diye bekliyor yeniden yerle bir etmek için. Ama geçeceğini bilmek güzel. Her şeyin akış halinde olması gibi, gezegenler de hep bir hareket halinde ve o Plüton illa ki oradan da geçip gidecek. O zaman nasıl bir kişilikle uyanmış olacağımı çok merak ediyorum. Görevini tamamlayıp gittiğinde çok güçlü, olgun ve farklı bir ben ile karşılaşacağıma eminim. 


Bugün yaş pasta alıp bizimkileri yeni eve davet ettim. Yeni eve taşınıyorum demiştim ya, burası bana iyi gelecek galiba ya. İnşallah. Belki de bu yüzden arada bir içimde bir neşe kıpırtısı oluyordur. Farkında değilim ama yeni yer içimi neşelendiriyor olabilir. Bizimkilere çok yakınım. O yüzden tereddütteydim. Ama iyi düşünelim iyi olsun. Her şey güzel olur inşallah. Neyse işte pasta aldım işten gelince aradım “çayı bende için” dedim. Hep birlikte oturduk sohbet muhabbet çay pasta derken baya güzel oldu. Bayadır böyle ailece normal bir ortam kuramamıştık. Herkes mutlu gibiydi. Ben kendimi nötr hissediyorum ama en azından beni yaralayacak dış etkenleri azaltabildiğim için umutluyum. İnsanlara alınmayıp, her şeye rağmen iyi davranıp karşılığında da olumlu dönüşler alarak kendimi korumaya almaya karar verdim şimdilik. Şımartıcam onları, etrafımdakileri, en gıcık olduklarımı, en hoşlanmadıklarımı bile belki. Önce bi noluyor derler ama sonra kimse kayıtsız kalamaz önemli hissettirilmeye. Dozu kaçırmamak önemli sadece, sonra bi de kendimi değersiz konuma düşürmemem lazım. İyi ayarlamam lazım. Çünkü insanlar onlara iyilik yapıp biraz kıymet verince “bana iyi davranacak kadar düşmüş” gibi saçma düşüncelere girip kendilerini bişey sanabiliyorlar. Örneğin bizim müdürde öyle oldu. Ben çok saygılı, ilgili ve bir dediğini ikiletmeyen biriydim, hasta olsa mesaj atar özelden sorardım bir şey olsa zor durumda kalmasın diye halletmeye çalışırdım falan sonra noldu bana nazı geçebiliyor diye yüklendi de yüklendi üstüme. Odada ne olsa kabak bana patladı. Dayanamayıp sesimi çıkarıp biraz tavır koydum. O ilgi alakayı kestim, mesela sabahları ordaysa yanına gidip günaydın derdim akşamları çıkmadan önce iyi akşamlar derdim bunları kestim. Bir şey sorduğunda ciddi, kısa ve net cevaplar verdim, böyle yapınca kıymetlendim sanki. Özellikle durup halimi hatrımı sorar oldu yanımdan geçerken. Bi kibarlık geldi adama sanki. İnsanlar tuhaf. 

07 Ekim 2021

İnsanlar konuşa konuşa

Korktuğum kadar zor geçmedi bugün. Ama yine akşam oldu eve geldim ve yine yarın işe gitmek istemiyorum:( Gerçi evde de mutlu değilim ki, en azından işte iki insan yüzü görüyorum, bir kaç kelime konuşma imkanım oluyor. 

Konuşmak gerçekten büyük ihtiyaçmış yalnız yaşamadıkça fark edemiyor insan. 

Bir kaç saat bizimkilere gittim. Gayet normal oturduk konuştuk. Eve döndükten sonra babam gruba mesaj attı, Yargıtay kararıyla hayırsız evlatlara miras verilmeyecek gibi bir şey paylaşmışlar internette onu göndermiş. Hiç bir problem yaşanmadan geçen bir akşamdan sonra neden böyle bir şey gönderdi anlamadım. Gözünüz Aydın yazdım ben de. Gerçekten hayırsız evlat mıyım diye düşündüm. Hayırsız evlat nedir? Hayırlı evlat nedir? Bizimkilere sorsan senin bize ne faydan oldu ne hayrın dokundu ki derler. O zaman hayırsız mı oluyorum? Onlara bir şey veremedim diye hayırsız mıyım? Veremedim mi gerçekten? Vermek zorunda mıydım peki? Onlar bana ne verdi? Hayırsız olduğumu düşünmüyorum. Okullarımı başarıyla bitirdim, etrafımdan ne kadar saygılı başarılı edepli olduğum söylendi hep özellikle aileme. Hep iyi şeyler söylendi hakkımda, ama bizimkilere yetmedi. Daha sonra iş güç sahibi olunca yeri geldi para verdim, işleri oldu yardım ettim. Ama yeri geldi inadına yardım etmedim, uzaklaştım, itiraz ettim, tutamadım kavga ettim. Enayi yerine koyuluyordum çünkü. Dolandırsam, ne bileyim hırsızlık gibi işlerle onları utandırsam ya da girdiğim ortamlarda onları rezil etsem, usta bi yalancı olsam vs bir şekilde onları zora sokacak şeyler yaşatsam belki hayırsız olabilirdim. Belki de o zaman daha kıymetli olurdum. Ama yalan söylemeyi beceremeyen, yanlış bir şey derim korkusuyla kendisini savunamayan, hassas, kırılgan biri oldum çıktım. Arada bir kendi fikrimi de belirtmek isteyince de hayırsız oluyorum. 

Yalnız kalıp izole etmek istiyorum kendimi ama sonra çok sıkılıyorum.

Hani Yıldız Tilbe’nin bi twiti vardı “hepinizden nefret ediyorum ama yalnızken de canım sıkılıyor” diyordu. Tam da böyle bir şey.

Bir zamanlar beni biriyle tanıştırmak istemişti bir akrabamız, hayırlı bir iş için. Kabul etmiştim ben de. Adam aileden kendini soyutlamış, yıllardır yalnız yaşayan bir mimar. Ailesi de sadece paraya ihtiyaçları olunca oğullarını hatırlıyor o da para gönderiyor böyle bir ilişkileri var. Adamla iletişim kuramadık bir türlü, resmen konuşmayı bilmiyor. Ne diyeceğini, ne zaman diyeceğini bilemiyor ve susmayı tercih ediyor. Çok sürmedi ben sinir krizleri geçirmek üzereyken iletişimi kestim. Demek ki insan kimseyle konuşmaya konuşmaya böyle mi oluyormuş acaba? 

Bi zaman sonra bir şans daha vermek istedim ben kendim iletişime geçtim. Meğer beni stalklamaya neler yaptığımı takip etmeye devam ediyormuş. Ama iletişime geçme yok asla. Biraz da yardımcı olayım bu sefer daha sabırlı davranayım dedim ama yine olmadı ben de temelli kestim irtibatı.

Detaylı bakınca herkesin hayatı ne kadar da zor. Ve iyice inceleyince çoğunlukla iletişim kaynaklı sorunlar hayatın merkezinde olup diğer her şeyi etkiliyor. Ya kişi kendini ifade edemiyor, ya anlaşamadığı insanlarla yaşamak zorunda kalıyor, ya susmak zorunda bırakılıyor falan filan…

Hayatın inişleri çıkışları var. Evet çok zor zamanlar geçiriyoruz, çok zor şeyler yaşıyoruz ama güzel şeyler de oluyor. Hep dibe gitmeyiz dip sonsuz değil, en azından öyle umuyorum. Bir yerde zemine çarpıp yukarı çıkarız elbet herhalde. 

Bu bir kaç gündür her ne kadar karanlık bir ruha sahip olsam da arada bir saniyelik de olsa bir neşelilik hali kaçıyor içime. Nedenini anlayamadım. Sanki mutlu olmalıymışım gibi bir his doğuyor ama düşünüyorum bir şeye dayandıramıyorum. Sebep bulamayınca da karanlığıma geri dönüyorum. Ama o neşe hali o kadar güzel ki. Keşke mantıklı gelse, sebebini çözsem, geçmeyeceğini bilsem de doya doya yaşasam. Belki de ruhumun kendini savunma halidir. Bu kadar karartma öldüm yeter diyip içerlerden neşe üretmeye çalışıyordur ne bileyim. Ya da bir ihtimal daha var İnşallah delirmiyorumdur 😅😬

05 Ekim 2021

Tahammülümüz kalmamıştır

Yarın işe dönüyorum. Sesim bozuk hala ama iyiyim. 

O kadar çok gitmeyesim var ki, hiç istemiyorum yine o ortama girmeyi.

Beni işe bağlayan tek bir sebep yok para dışında. Ne insanlar ne de yaptığım iş…

Bari erken gidip birlikte kahvaltı yapacak birini bulayım dedim güne iyi başlarım diye, düşün düşün kimseye güvenemedim. Ağzımdan kendi özel hayatımla alakalı bir şey kaçırırım da yuvada ağzını açıp bekleyen kuş yavruları gibi dedikodu bekleyenler anında yayar diye… Yüzüme söylemeseler bile hissediyorum takip ettiklerini, konuştuklarını. Çünkü bir anda hal hareketleri tavırları değişiyor, samimiyeti bir anda bitiriyorlar vs. 

Gerçekten, sadece bir sabah kahvesi, biraz sohbet ve öyle işe geçmek istedim ama dedikodu dışında sohbet edebilecek, ruhumu karartmayacak tek bir kişi bulamadım… Sadece eski birimindeki bir arkadaş geldi aklıma ama erkek. Onunla oturup kahve içtiğimizi görseler ohoooo neler neler söylerler. O da zaten bu riski alıp kabul etmez bence. Hep kafa bunlara çalışıyor bunlarda çünkü. Bi de bu erkek arkadaş da belki hayırdır bana mı yürüyo diye düşünebilir çünkü hiç öyle oturmuşluğumuz yok. Sadece bu aralar aklıbaşında birilerine çok hasretim. 

Offf hiç gitmek istemiyorum ya.


04 Ekim 2021

Bir zamanlar gözyaşı geceleri diye bir şey vardı sanki

Sevgili ağlama duvarım. 

Blogun adını ağlama duvarı koymalıymışım aslında. 

İlk yazılarda daha olumluydum ne ara böyle oldum ben. Hayat işte. Kişisel ciddi kararlar alınca yalnız kaldım, yalnız kaldıkça da ruhsal depremler başladı… İnsanlar kendi hayatı hakkında ciddi kararlar alabilme cesareti gösteriyorsa takdir edilmeliyken bizim ülkemizde “böyle geldi böyle gider” kalıbına uymadığın sürece hainsin, tehlikelisin, dışlanırsın. Değişikliğe, cesarete, kararlılığa tahammülü yok kimsenin. Herkes “aman boşver böyle kalsın, ne gerek var risk almaya böyle idare ediyoruz işte” modunda. Böyle devam etmiş ya bir kere, mutsuz mu ediyor geriye mi götürüyor kimsenin umrunda değil zaten 3 günlük dünya yaşayıp ölcez ne gerek var ses çıkarmaya yaşayalım bitsin gitsin deniyor. Aykırılık yapan da ucube muamelesi görüyor. Yalnız bırakılıyor, bu şekilde cezalandırılıyor. 

Ülke böyle dedim de, aileler de böyle. Mesela bizim aile, ben ses çıkaran kişi olduğum için afaroz edildim ve kız kardeşim de sırf benim yaşadıklarımı yaşamaktan korktuğu için ses çıkarmadan sabrının son damlasına kadar alttan alıyor. Bana sinirlenip köpürmelerinin yanında bir yandan da diğerlerine “bakın böyle yaparsanız siz de bu duruma gelirsiniz” tehdidi vardı aslında. Benim karakterimde yok ki boyun eğmek, istesem de susamazdım. Şimdi mutlu muyum, değilim ama eminim ki o eve dönsem daha mutsuz olacağım. Bu günlerimi mumla arayacağım. O yüzden elimdekinin kıymetini bilmem lazım. 

İlaçları kullanmaya başladım. İyileşmeye başlıyorum sanki. Burnum eskisi kadar akmıyor gibi. Daha yeni uyandım gerçi görcez bakalım. Ama öksürük arttı. O da geçer inşallah. 

Müdüre mesaj attım, insan bi cevap yazmaz mı ya. Fazla şey mi bekliyorum. Bi geçmiş olsun demez mi personeline. Dün birkaç arkadaşa da attım haber verim diye onlar da tamam geçmiş olsun dedi geçti. Yine çok hassas düşünüyorum yine kendimi üzüyorum aaah ah ben ne zaman aşıcam bunları. 

Ekleme: Birkaç saat sonra müdür mesaj atıp geçmiş olsun dedi. Başka bi arkadaş da hastamısın ya geçmiş olsun mevsimseldir inşallah falan dedi. Demek ki ilgilenilebiliyormuş, kiminle muhatap olduğumuzmuş önemli olan. 

03 Ekim 2021

Özeleştiri

Hastalığım ağırlaşınca yine hastaneye gitmeyi gündem ettim bizimkilere, ama sonra kendim giderim diyip hazırlanmaya başladım. Neyse insafa geldiler de götürdüler beni. Ama bi ton laf yedim tabi, dün niye gitmemişim bugün işler güçler birbirine girmiş benim yüzümden, sabah niye kendim gitmemişim vs vs. 

Hastanede aile hekimi vardı sadece ve herkese o bakıyordu sırayla. Sırtımı göğsümü dinledi, boğazıma ateşime baktı. Antibiyotik, burun spreyi ve vitamin verdi. Bi de 3 günlük rapor ama ilk günü bugünmüş raporun yani çarşamba işteyim. İnşallah geçer o zamana kadar. 

Evdekilerde aram çok kötü, herkesle aram çok kötü. Galiba sorun bende ya. 
Belki de hep almaya odaklıyımdır hiç vermiyorumdur. Benimle ilgilensinler beni sevsinler beni alttan alsınlar vs diye düşünüyorumdur hep ama karşılığını verdiğimi sansam da veremiyorumdur belki. Belki de sevgi alamadıkça başka başka şekillerde almaya çalışıyorum diye hiçbir şekilde aldıklarım bana yetmiyordur. Zorla ilgi zorla dünyevi bişeyler ile bu açığı doldurmaya çalışıp dolduramadıkça daha fazlasını isteyip sinir bozuyorumdur. 
E millet de ver ver nereye kadar di mi. Bi türlü mutlu edemiyorlar bu kızı. Hiçbir şey yetmiyor. Çünkü eksik olan şey başka. Hiçbir zaman da diğer şeyler o boşluğun yerini dolduramayacak maalesef.

Hayatta yalnızlığı deneyimlemek

Hala çok hastayım. Dün bi ara babam hastaneye gidelim geçmezse dedi tamam dedim sonra çıkarken unuttu beni. Meğer dışarda başka işleri varmış da giderken beni de hastaneye bırakacakmış ama unutmuş. 

Bugün hala kötüyüm. Sabah yani az önce babama “hastaneye gitsem iyi olcak galiba” dedim hani belki tamam bırakayım seni falan der diye. “Olur git” dedi, sanki izin alıyorum adamdan. Bir de hangi hastaneye gideceksin diyor tavsiye veriyor o hastaneye git ya da diğer hastane daha iyi gibi ona git falan diye. Ayakta zor duruyorum gelmiş bana ona git buna git diyor. Sinirden oturdum ağladım. Anneme anlatıp bi de öyle ağladım. Babamla konuştu. Demiş ki “aslında bugün evden çıkmayı düşünmüyordum ama isterseniz sizi bırakır gelirim”. 

Annem ben açıldığımdan beri mümkün olduğunca yanımda durmak istemiyor, o da kardeşim de. Benimle hiçbir yere gitmiyorlar rahatsız oluyorlar benden. Bunu bildiğim için ve babamı zorla evden çıkardım diye sonradan lafını işitmemek için “ gitmicem vazgeçtim” dedim. Ve konu kapandı. Annemin de canına minnet, kesin çok zorlayacaktı yanımda durmak için kendini  

Akşama doğru kendi başıma giderim artık herhalde. Üfff hiç tek gidesim yok ama ya. Çok güçsüz hissediyorum.

Covit testinden çok korkuyorum o çubuğun burna sokulması çok korkutuyor beni. Herkes de biliyor bunu. Buna rağmen yalnız bırakılıyorum, insanda biraz empati olur.

Ya gerçekten ben bu dünyaya yalnız olmaya geldim galiba. Birileri de nazımı çekse, birileri yanımda olsa ne olurdu yani. Hep güçlü olmak zorunda kalıyorum, hep tek başıma yapmak zorunda kalıyorum eninde sonunda. Hiçbir zaman hiç kimseden bir destek göremiyorum. 

Siz bana bi akıl versenize, dahiliyeye mi gitsem acile yoksa test mi yaptırsam direk. Yarın iş var ama hiç gidecek halde değilim. Ya rapor alıcam ya da covid pozitif çıkarsam gidemicem ama napcamı şaşırdım. Bi de özelde 250₺ mi testler? Çok pahalı değil mi ya…

02 Ekim 2021

Borsa

Bulaşmayayım bulaşmayayım diyorum ama çevremden gelen haberler de çok tahrik edici oluyor. 

Babamın arkadaşı bu şekilde dükkan almış. Teyze oğlu da kazanmış ablasına bilezik almış. En azından ufak bir miktarla denemek istiyorum. Ama şöyle doğru düzgün tane tane anlatan bir yer bulamıyorum. Kuzenle hiç konuşmuşluğumuz yok o yüzden sırf bunu sormak öğrenmek için muhabbet kurmak hoş olmaz gibi geliyor. 

Aranızda var mı bilgisi olan, yapan, kazanan ?

Dünya Kahve günü


(Not: Yazı Cuma akşamı yani dün akşam yazıldı ama yayınlamaya fırsatım olmadığı sonra da hastalığım ağırlaştığı için bugün yayınlıyorum. )
 
• Bugün dünya kahve günüymüş. Belki bir yerlerde bedava kahve olur dedik ama olmadı. Uygulamadan sipariş verince falan oluyormuş. Uğraşmadık. Ben de gittim kahvemi kendim aldım. Bi de limonlu cheesecake aldım. Bu cheesecake’i güzel bir günümde Starbucks’ta oturup keyifle yemeyi planlıyordum ama bugün moralimi yükseltmesi için almak daha makul geldi. Kendimi mutlu ermek için aldım. Gerçekten de iyi geldi. 

• Dünden beri hastayım. Dün biraz burnum tıkanmaya başlamıştı bir de başım ağrıyordu hafiften. Ama bugün akşama doğru şarıl şarıl akmaya başladı burnum. Şu an ikide bir hapşırıyorum ve peçete yetiştiremiyorum kendime. İkinci aşı zamanım geldi aslında bugün aşıya gidecektim ama grip nezle vs durumlarında yapmıyorlarmış iyileşmeyi bekliyorlarmış o yüzden gitmedim. Ağrım sızım yoktu ama bu gece olacak gibi. Bu gece zor geçecek gibi geliyor. İki gündür nurofen’e başladım inş onun da desteğiyle kolay atlatırım. Evdekiler de oldu, teker teker hastalanıyoruz ve 3 gün sürüp geçiyor. Ben de pazar gününe iyileşmeyi umuyorum en geç  

28 Eylül 2021

Sana geldim

Bir umut belki neşelendirirsin beni diye.

Bıkkınım, yorgunum. İnsanları anlamaya çalışmaktan yoruldum. İyi niyet gösterince kullanılmaya çalışmaktan, yalnız kalmak isteyince acınmasından... Yani şunu kabul etmeliyim ki insanları topluca mutlu edemem, herkes beni sevemez. Sevmeyenler illa ki olacak, çekemeyenler, nefret edenler.

Arkadaşa bunu söylediğimde olumsuz düşünme olumsuzu çekme kimse nefret etmeyebilir diyor ama hayatın gerçeği bu, illa ki edecek birileri. Nefret eden olsun ki seven de olabilsin. 

İş yerinde çok daralıyorum bu aralar. Herkesin masası değişti ya, bi alışamadık yeni düzene. Yanımdaki arkadaşı da normalde severim ama bi alışamadım gitti. Sürekli yanyana olmak başka oluyor çünkü.

Bazen oturup uzun uzun konuşarak içimi dökmek istiyorum, yazmak da yetmiyor sanki. Ses kaydı mı yapsam kendime acaba :))

Kimseye dert anlatıp içini şişirmek istemiyorum ama patlayacağım yani neredeyse. En iyisi ya ses kaydı yapıp sileyim ya da bi oyuncak bulup karşıma oturtup anlatayım. Başka ne yapabilirim bilmiyorum, ya da varsa dert dinlemek isteyen telefonumu vereyim arasın içimi dökeyim :D

26 Eylül 2021

Kendini kör kuyularda yalnız bırakmak

Bunları buraya yazıyorum ki belki benim gibi başka psikopatlar da vardır da birbirimizi buluruz diye...

Belki de normalimdir, normal olan benimdir, bizizdir, bilemeyiz ki.

Depresyon bağımlısı olduğumu düşünüyorum. Ya da depresyonun hakkını vermem gerekiyor bi kere girdim mi. 

Bir şeye sinirlendiysem birilerinin gelip bana bir şeyler önerip modumu değiştirmeye çalışması işe yaramıyor, asla yapmak istemiyorum. Mesela geçen bi arkadaş çok üzgün ve sinirliyim diye bir şarkı gönderdi, ona iyi geliyormuş böyle anlarda bana da iyi gelir diye ama açıp dinleyesim gelmedi. Açsaydım muhtemelen rahatlardım iyi hissederdim biraz, ama hissetmek istemedim resmen. Ya da belki de açıp dinleyip iyi hissetmezsem kendimi daha kötü hissedeceğim için cesaret edemedim. 

Şu sıralar taşınma durumundayım, hani geçenlerde paşa kılıcı bitkim çiçek açmıştı ya gerçekten de taşınıyorum. Hiç beklemiyordum. Gerçekten de bitki çiçek açınca taşınıyormuşsunuz.

Bir de dilim... dilimden çok çekiyorum. Yılan zehri var sanki dilimde. Birine kafayı taktım mı, birine sinirlendim mi dilimle parçalarım o derece. Öyle bir laf sokarım öyle bir ters düz ederim ki ben bile şaşırırım kendime. Bu biraz da aslında genetik bence aslında. Annem ve babam da diliyle döven öldüren cinsten insanlar çünkü... "Keşke beni dayak manyağı yapsa da şu sözleri söylemese" dedirtirler insana, özellikle babam. Bi de susmuyor da. İyice öldürdüğünden emin olacak illa. Hani filmlerde olur ya, biri birini öldürür ama o kadar hırslanmıştır ki adam öldüğü halde vurmaya devam eder parçalayana kadar, öyle işte.

İş yerinde de birini kırdım galiba. "Şu an çok kırıcı oluyorsun" dedi, öyle demek istemedim şaka yaptım falan dedim ama kendimi çok kötü hissettim. Hala kötü hissediyorum. İnsanlar benimle muhatap olmamalı belki de. Zarar veriyorum, yaralıyorum demek ki.

Neden şu an bu kadar yalnızım, neden evlenmedim, neden patronlarımla sorun yaşıyorum, hep dilim yüzünden işte... Kırılınca, öfkelenince, kıskanınca yeri göğü birbirine katacak kadar büyük bir güç beliriyor içimde Allah'tan cüssem küçük bedensel gücüm pek yok da sadece dilimle yapıyorum yoksa çok kişiye saldırıp sonra da neden yaptım diye oturup ağlayabilirdim. Ben acaba bi dövüş kursuna falan mı yazılsam belki içimdeki savaşçı enerjimi atar rahatlarım biraz. Evet ya. Ama kemiklerimin kırılmayacağı bir yer olsun. Aksi gibi incecik kemiklerim, neredeyse sıfır kaslı kollarım bacaklarım var. Öfkem hep içimde patlıyor, bana zarar veriyor. Bazen de dilimle dışarı kaçıyor, yine dönüp bana zarar vermiş oluyor. Çünkü birini kırmak hayatta en istemediğim şeylerden biri. O kişi ne kadar kırıldıysa ben de en az onun kadar üzgün hissediyorum çok kötü oluyorum. İnsanlara karşı normalde çok aşırı aşırıı kibar, nazik, duyarlı, anaç ve anlayışlıyım. Önceki bi yazımda da belirtmiştim hatta, onlardan çok onları düşünüp her dediklerine onay verip onları yücelten biriyim ama madalyonun diğer yüzü de tam tersi işte. Yani iki tarafta da çok uçlardayım, dengeyi bulmam lazım iletişimde. Dilimi düzeltmem lazım. Ne çok yumuşak ne çok sert, bu ayarı buldum mu hayatım kurtulur resmen ya. Aydınlandım şu an. Hadi bana dövüş kursu bulalım.

23 Eylül 2021

Her gün yazamasan da yaz :))

Her gün yaz dedim kendime ve yazmaya başladım ama iki gündür yazamıyorum farkındayım. En iyisi ben yazabildiğim zamanlar yazayım ama arayı açmayayım o da yeterli bence. 

O dediğim ritüeli o gece de tekrarladım, yine kötü bir gün geçirdim. Ya bu ritüeller bana cidden ters tepiyor galiba.

Müdürle tartıştık, neyse ki sonda tuttum kendimi yoksa iyice gıcık edecektim kendime adamı. Belki de gıcık olmuştur bilmiyorum. 

İstemediğim bir işi sürekli önüme koyuyordu, ofisten kimse istemiyor ama onları zorlamıyor beni zorluyordu. Ben de sorun çıkaran olmiyim diye yapmıştım bi kere, sonra iki de bir benim önüme gelmeye başladı ve patladım sonunda. Müdür de abartma falan dedi iyice delirdim. Sonra durdum, bu işin sonunda yanan ben olucam diye düşündüm. Tamam müdürüm diyip paşa paşa yaptım işi. 

Stresten kendimi alışverişe verdim çıkışta. Öğle yemeği yememiştim (hem vakit bulamadım hem de mutsuzken iştahım kapanıyor benim), akşam yemeği de yemeden zombi gibi mağazaları dolandım durdum. Bir iki şey aldım çok düşünmeden. Neyse ki çok abuk subuk şeyler almamışım. 

Sonra eve geldim bi ton ağladım yine. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yine işe gittim. Hayat böyle işte ağlarsın zırlarsın kendini yerlere atarsın ama sonra yine giyinip süslenip püslenip dik bir şekilde işine gidersin. İçine içine ağlamaya devam edersin. Haksızlıkları yutarsın, sınıf farkı yaratılmasına ses çıkarmazsın vs.


20 Eylül 2021

Gümlük

Günün ikinci yazısı olsun bu da, biraz bugünden bahsetmek istiyorum. 

Dün akşam bir arkadaş dolunay ritüeli gönderdi. Yarım bardak suya biraz sirke, tuz ve gül suyu katıp yatağın başına koyup uyuyorsun sabah da lavaboya döküp tüm negatifliklerin gittiğini ve yerine güzelliklerin geldiğini kabul ediyorsun. Dün yaptım, gece fantastik rüyalar gördüm. Gökyüzünden ışıklı kuşlar geçiyordu, orman gibi yerlerden dev hayvanlar beliriyordu ama hologrammışlar aslında falan... Anlamsız ama güzel de hissettirmedi pek. Neyse sabah oldu sirkeli suyu döktüm çıktım. Servisi birkaç saniyeyle kaçırdım hatta önümden gözümün içine baka baka geçti gitti şoför, minibüs için yanımda para yoktu, otobüse bineyim dedim benim bineceğim otobüse neredeyse yarım saat vardı, taksi çağırayım dedim bitaksi uygulamasına girdim yakında hiç taksi yoktu, atmye yürüyeyim para çekip minibüse bineyim dedim atm bozuktu, metroyla gidim bari dedim neyse ki akbilimde son bir basımlık kalmış, ama metro uzakta bırakıyor baya yürüyorum o yüzden işe biraz geç kaldım. "Ritüel ters tepti galiba" dedim. Öğle yemeğinde bunu gönderen arkadaş diğer arkadaşa da göndermiş, bahsederlerken "tuz erimemişti ben de sende erimiş miydi" falan dediler sonra bana sordular "bende de erimemişti" dedim bozuntuya vermedim ama tuz eklemeyi unutmuştum ben. Bu gece tuz ekleyip tekrar yapayım bakalım bu defa işe yarayacak mı :))

İş yerinde her kesin yerleri değişti ya hani, bi kasvet var bir gergin elektrik var ki sormayın. Gün geçmek bilmedi. Ne gerek vardı ortamı huzursuzlaştırmaya yani, zaten hayat zor.

Bu arada diş plağımı takmadım bugün. Yanıma almıştım belki takarım diye ama psikolojim bunca şeyden sonra bir de plak kaldıramazdı gerçekten tepeme kadar doldum artık. Hiç bir şeye tahammülüm kalmadı.

Bi de hoşlandığım bey de başka yere geçti, o hayaller de suya düştü. Neyse hayat işte yapcak bişey yok.

Başlığı yanlışlıkla gümlük yazdım sonra günlük'e çevirdim ama düşündüm de tam gümlediğim bir gün olduğu için gümlük başlığı daha uygun olacak. Gümlük kalsın. :')

Hayatın oyunu

Bir şeyin olmasını çok istersin, o şey olunca ne hissedeceğini bilirsin ve o hissi yaşamaya ihtiyacın vardır. Ve ancak o istediğin şey olursa o hissi yaşayabileceğini bilirsin. Ama hayat, sen o hissi o şeyi elde etmeden de kazanana kadar, o şeyi sana vermez. O şey senin imtihanın olur. O olmadan da o hissi zor bela da olsa kazanabilirsen o şey sana verilir ama belki eski hevesin kalmamıştır, çünkü büyük beklentilerin vardı ama şimdi kendi başına, onsuz da o beklentileri karşılayabildin. O şey eski önemini yitirdi, belki hala o şeyi istiyorsun ama sana vermesini beklediğin şeyi beklemiyorsun. 

Bu noktaya ulaşmak çok zor. O şeyi elde etmeden vereceği hissi kendin kazanmak, yani aslında ona muhtaç olmadan da güçlü olabileceğini, ayağa kalkabileceğini, hayata umutla bakabileceğini, mutlu olabileceğini fark etme noktasına ulaşmak çok zor. 

Bir de şaka gibi, sen bunu yapmamaya inat ettikçe her şey yavaş yavaş yok oluyor sanki hayatından. Silikleşiyorsun, yalnızlaşıyorsun, herkes uzaklaşıyor sanki senden. Ama inadına güçlü durup sanki büyük şeyler başarmışçasına bir hava sergileyince hayatın kalabalıktan geçilmiyor bu sefer de. Herkesin sana iyilik yapası geliyor, her şey yolunda gitmeye başlıyor vs.

Hayat asla ona küsmeyi, trip atmayı tiye almıyor. Fark etmiyor bile aslında. Seni duymuyor, anlamıyor. "Ayy ne çok ağladı çok üzüldü yazık biraz mutlu edeyim bir kaç güzel şey çıkarayım karşısına da kendine gelsin" demiyor. Ağlasan da, ayılsan da bayılsan da paşa paşa ayağa kalkacaksın. Kalkamıyorsan da sürünürsün o zaman, hayat bunu önemsemiyor. Öyle ya da böyle bu yol gidilecek, ya yürüyerek ya da sürünerek...

19 Eylül 2021

Yalnızlık gerçekten de Allah'a mahsus galiba

Bayadır bizimkilerle aram kötüydü, hala tam iyi sayılmaz da. Özellikle babamla ciddi ipleri kopardık artık. Son birkaç gündür de işyerinde de çok zor zamanlar geçirdiğimi bilen annem, telefonlarda ben hep ağlayarak konuşunca beni ziyaret etmeye başladı ve her geldiğinde derbeder halde bulunca endişe duymaya başlayıp modumu yükseltmeye çalıştı. Evdekiler de sanki daha ılımlı olmaya başladı. Kardeşlerim zaten ılımlı da babam da değişik davranıyor yani anlamıyorum da tam. Zaten evden ayrılmamın sorumlusu da babamdı zamanında, sanırım 3 yıl oldu çıkalı. Evin anahtarını bile elimden almıştı "öyle istediğin zaman bu eve giremezsin" diyerek, hatta "ara evi önceden, ben varken gelme" diyerek.

Bugün kahvaltıya çağırdı annem, nadir geçen güzel kahvaltılardan biriydi, keyifliydi. Kahveye de kaldım ama annemle babamın işi vardı hemen içip çıktılar kızkardeşimle içmeye ve oturmaya devam ettik. Dertleştik biraz işten güçten hayattan vs. Arkadaşlarıyla buluşmuştu geçen, onların da bir sürü derdi olduğundan ama hayattan umudu kesmeyişlerinden falan bahsetti. Hala hayata karşı umut besleyebiliyorlar hedef koyabiliyorlar yani... Belki de yaşları genç diyedir ne bileyim ben baya kendimi işi bitmiş olarak gördüğüm için malesef. Tam moruk modundayım yani...

Belki de hayatımın yaşamam gereken zor ama geçici bir döneminden geçiyorumdur, bu günler geçince bu kadar zorlandığım için şaşıracağımdır belki de...

İyi hissediyorum şu an, biraz daha güçlenmiş hissediyorum. Ailemle zaman geçirmek, kardeşimle muhabbet etmek iyi geldi. Keşke bu hissi kimseye ihtiyaç duymadan da kendim üretebilsem, keşke iyi hissetmek için başkalarına bağımlı olmasam. Kötü hissetmeyi tek başıma ne kadar da muazzam bir şekilde başarıyorum (!), keşke iyi hissetme konusunda da bu kadar başarılı olabilsem...

18 Eylül 2021

Her gün yaz.

 Her gün yazmayı deneyeceğim, bakalım yapabilecek miyim. Çünkü yazmak inanılmaz iyi geliyor, sanırım bu hayatta bana iyi gelen, başımın etrafındaki kara sisleri dağıtabilme gücü veren tek şey yazmak...

Bakınız bu fotoğraftaki dün bahsettiğim plak. Gece bununla uyudum. Şimdi bembeyaz görünüyor ama bir süre sonra ister istemez sararmaya hatta yer yer taşlanmaya başlayacak maalesef ki. 

Nerden biliyorum, çünkü ilk tellerimi çıkardığımda da bundan takmaya başlamıştım sonra artık dayanamayıp bırakmıştım doktora falan da gitmemiştim. Yeteri kadar taktığımı düşünmüştüm. Sonra dişlerim yeniden bozulmaya başlayınca mecbur gittim işte. 

İşyerinde nasıl takıcam diye düşündükçe içim sıkılıyor. Acaba sabah işe gidince lavaboda çıkarsam, işten çıkarken de takıp öyle çıksam olur mu ki. Çok mu uzun olur çıkardığım süre ya. Offff. Sürekli takmak bi de mide bulandırıcı, resmen eziyet ya. Napıcam hiç bilemiyorum şu an. Zaten işyerinde de durumlar kritik, izne çıksam da evde rahat rahat taksam desem izne çıkmaya da korkuyorum yerim değişir ben yokken diye.

Müdür herkesin yerlerini değiştiriyor. Az önce can aydoğmuşun yeni bir videosunu izledim youtubedan, jüpiter ve satürnün şu an kovada olmasının etkisini anlatmış. Herkeste genel bi özgürlük isteği varmış, herkes kendini kısıtlanmış hissedip özgürleşmek istiyormuş, birileri birilerine hükmetmeye çalışırmış vs. Tam da onu yaşıyoruz bizim ofiste. Müdür bir anda kendi otoritesini gaddar bir şekilde göstermeye çalışmaya ve kafasına göre davranmaya başladı, çalışanların bazıları isyan etti ağladı bağırdı çağırdı bazıları ses çıkarmamanın daha iyi olacağını düşünüp içinde yaşadı. Boşanmalar da çok olacak diyor astrolog Can. İsyanlar, boşanmalar, şimdiye kadar tahammül ettiğin bir şeyleri artık değiştirmek zorunda hissetmek vs. Aralıktan sonra rahatlarmışız biraz.

Alışverişe çıkam lazım, giyecek bir şeyim kalmadı yeni bir şeyler almam lazım ama çoook üşeniyorum. Haftasonu "hafta içi iş çıkışı bakarım bir yerlere" diyorum, haftaiçi de "haftasonu çıkıp bi günümü ayırırım rahat rahat bakarım" diyorum, ikisini de yapmıyorum. Güya bugün çıkacaktım, çıkmadım, çıkmaya da niyetim yok. Önceden ne kadar çok gezerdim mağazaları, ünide özellikle. Evde durmazdım hiç, ya okulda ya gezmede ya da alışverişte olurdum. Bir şey almasam da hep takip ederdim ve öyle olunca da bir indirim vs olduğunda ilk haberi olanlardan olup çok iyi alışverişler yapardım uygun fiyatlara. Yaşamayı baya seviyormuşum o zamanlar. Kendime bakıyormuşum, sürekli gezmekten vücudum da daha fitti tabi. Çok uzak olmadığı sürece her yere yürüyerek giderdim. Neden şimdi de öyle olmayayım ki. Zaten alışverişi ben arkadaşlarla falan yapmayı sevmem, tek gitmeyi severim. Hem birilerini bekletme-kendim için onun zamanında çalıyor olma hissi kötü hissettiriryor hem de ben onun zamanını çalmayayım derken onlar benim zamanımı bol bol çaldıklarında kendimi çoook kullanılmış hissediyorum. İki ucu boklu değnek yani. Kimseye gıkımı çıkaramadığım, aman sorun çıkmasın kötü olmayayım diye kendimden ödün verdiğim sürece de hiçbir zaman birileriyle bir şeyler yapmaktan keyif alabileceğimi sanmıyorum. Kötü olmayı da bilmek lazım, hayır demeyi, keyfin bilir kapı açık diyebilmeyi... Aslında bu kötü olmak değil, kendin olmak. Birey olmak. Karşındakini kullanmayacaksın ama kendini de kullandırtmayacaksın.

Mutsuz musunuz?

1- Dolunay etkisi olabilir. Ya da gökyüzünde gezegenler bugünlerde sert etkiler veriyor olabilir.

İnternette dolunay zamanı diye aratırsanız astrologların yaklaşan dolunay ile alakalı yazılarına denk gelirsiniz ve en azından bunun geçici bir duygusal gelgit durumu olduğunu anlayıp biraz olsun rahatlayabilirsiniz. Ya da günlük, haftalık astroloji gündemi paylaşan hesaplar var sosyal medyada, onlara bir göz gezdirip gezegenlerin şu sıralar bize neler yaptığını görebilirsiniz. Herkesin az-çok aynı şeyleri yaşayıp hissettiğini bilmek, sabırla geçmesini beklemek gerektiğini fark etmek rahatlatıcı olabilir. 

2- Kadınsanız menstrüasyon döneminiz yaklaşmış olabilir. 

Hemen takviminize bakıp pms döneminde olup olmadığınızı görebilirsiniz. Ve öyleyse bu mutsuz, depresif hallerinizin hormonal olduğunu yani sizin elinizde olmadığını, normalde böyle tepkiler vermeyeceğinizi ama şu an aşırı hassas olduğunuzu bilip bilinçli bir şekilde kendinizi bu dönemi rahat geçirmeye odaklayabilirsiniz. Mesela normalde de sizi üzebilecek bir durumu, bu aşırı hassas halinize gıcık olup bile bile gündem edip kendinizi zorlamaya, cezalandırmaya çalışmanıza gerek yok. Bi papatya çayı demleyip, rahatlatıcı bir müzik açıp hayatı izleyin.

3- Vitaminleriniz düşmüş olabilir. 

Her yıl yaz bitiminde değerleri düşen d vitaminimiz ile kendimizi yerden kazıma dönemi başlayabiliyor. Sonbahar depresyonu söylemi boşuna çıkmış olamaz. Bu dönemde d vitamini takviyesi şart desem de önce bir aile hekimine gidip değerlerinize baktırın. Özellikle d vitamini ve B12 eksikliği çok fazla karamsarlık, depresyon veriyor. Gıdalardan almak yetmiyor bazen, dışarıdan takviye gerekiyor. 

Sebebini bilince sabretmek biraz daha katlanılabilir oluyor. Çaresizlik, belirsizlik hissi çok ağır. Katman katman büyütüyor dertleri. Bu yüzden aklıma gelen 3 şeyi yazmak istedim. Sizin aklınıza gelen başka şeyler var mı? Yazarsanız sevinirim. 

17 Eylül 2021

Bir’ey olabilmek bu kadar zor olmamalı

Hiç sevmediğim bir huyum var, birini dinlerken o kişi ne diyorsa desin onun tarafından bakıp onu haklı buluyorum. Kendi tarafımda kalıp öyle dinleyemiyorum, karşı taraf haksız yere beni suçluyor olsa bile onu haklı görebiliyorum. 
Çok fazla empati kuruyorum, ya da sempati mi deniyordu buna? Kendim olarak kalamıyorum, karşı tarafı çok fazla içselleştiriyorum. Nefret ediyorum bu huyumdan. Daha sonra yalnız kalıp düşündüğümde ancak farkına varabiliyorum ne yaptığımın. Onun ne kadar haksız olduğunun ya da hiç açıklayıcı konuşmadığının ve benim de anlamıyor görünmemek için renk vermiyim derken almam gereken bilgileri alamadığımın falan…

Son zamanlarda birkaç örnek yaşadım bununla ilgili ama tek tek anlatmicam. Bugünkü bir durumu anlatıcam. 

Sizin için ciddiye almaya bile değmeyecek kadar küçük belki ama benim için hayatımın önemli anlarından biri sayılabilir. 

Yıllardır ortodonti tedavisi görüyorum, teller çıktı ama hareketli teller ile vs devam ettiriyoruz bir türlü bitmedi. Bugün de kontrol vardı, geçen hafta da gitmiştim ve doktora bu tellerin artık çok eskidiğini söyleyip yeni bir tane yapabilir miyiz dedim. 
Doktorum da ağzından zorla cımbızla anca laf alabildiğim ve onda da içinden konuştuğu için ne dediğini anlamakta çok zorlandığım bir adam. Zamanında işsizken araştırıp en uygun fiyatlı olarak onu bulabildiğim için gitmiştim tamamen maddi durumumdan kaynaklı. Çok seçeneğim yoktu yani. 
Ben öyle deyince “o zaman bir değişiklik yapalım sana plağa geçelim” dedi, biraz da böyle espri yapmaya çalışıyor ama yapamıyor gibi şaka mı yaptı ciddi mi söyledi anlaşılmıyor. Plak dediği dişlerin şeklinde şeffaf bir aparat. Diş beyazlatmada kullananlar da varmış diye biliyorum.
Onu dedi ve asistanına karışım hazırlamasını söyledi sonra o karışımı dişlerime yapıştırıp kalıp almak için biraz bekledi ve çıkardı. Haftaya gel dedi. Yani bugün. Gittim, plak’ı taktı dişime. Bişeyler dedi iki hafta kalsın mı dedi acaba ama o kadar kendinden emin değil ki konuşması, insan ciddiye alamıyor “galiba yanlış söyledi” diye düşünmeden edemiyor. Üstüne basa basa söylemediği için. 
Ne kadar takacağım dedim, sadece yemek yerken çıkar ama yemek süren 12 saat sürmesin tabi dedi güldü. Ben de güldüm. Sonra “yani 24 saat kalacak mı?” dedim “evet” dedi.  Şimdi yazarken hatırlıyorum da burda da bir şeyler söylemiş olabilir gibi geçiyor sessiz, dikkat çekmeyecek bir şekilde. Birkaç yerde içinden konuşarak bir şeyler dediğini fark ediyorum şimdi ama ne dediklerini hatırlamıyorum çünkü kendi kendine önemsiz şeylerden bahsediyor gibiydi. Kendimi verip dinleyemedim. 
Tam çıkıp gidiyorken geri dönüp “tekrar ne zaman geleyim” dedim, düşündü “2 ay sonra” dedi. Tamam dedim çıktım. İki ay boyunca ben bununla nasıl işe gidicem nasıl konuşucam diye düşünerek minibüse bindim. Gideceğim yeri söylerken kelimelerim peltek çıktı, modum düştü. Ortodonti tedavisine ilk başladığım zamanlarda bunlar sevimli gelirdi çünkü bir gün biteceğini biliyordum. Ama o kadar uzadı ki artık ömür boyu devam edecekmişim gibi geliyor. Hiç bitmeyecek galiba ya. 
35 yaşında koca kadınım hala dişime plak falan takıyorum çocuk gibi. Ne zormuş, ne bitmez şeymiş. Düzgün dişleriniz varsa kıymetini bilin. 
Minibüse bindim biraz gittim ama içim içimi yiyor “ben nasıl 2 ay bununla yaşıycam gece gündüz ya, öncekini sadece gece 8 saat takıyordum şimdi neden 24 saate çıktı ki, acaba beni hatırlamadı mı başka biriyle mi karıştırdı daha yeni tedavi olan biriyim mi sandı” vs diye. Eve gitsem çaresiz bir şekilde oturup kendimi yicem, belki takmaktan vazgeçicem tedaviyi bırakıcam ya da haftaya tekrar gelicem (çünkü sadece haftanın bir günü çalışıyor doktor). Ya da evin orda minibüsten inince eve girmeden gerisin geriye doktora gidicem. Acaba şimdi mi insem minibüsten diye düşündüm. Başka bir seçenek aradım kendime ama bulamadım, dayanamayıp indim ve karşı tarafa geçip otobüse binip hastaneye geri döndüm. Asistana söyledim az önce plak verdi doktor ama bir şey sormak istiyorum kendisine dedim. Biraz bekleyin dedi. İçerdeki hasta çıkınca doktor beni gördü bir şey mi var dedi. “Doktor bey hatırlıyor musunuz ben geçen hafta geldim size tel takıyordum sadece geceleri” dedim. Hemen lafımı bitirir bitirmez “evet evet biliyorum zaten” dedi. “Ben o teli sadece 8 saat takıyordum ama bu plağı 24 saat dediniz. İşe gidiyorum nasıl takıcam ki ben devamlı, konuşamam bununla. Teli takmaya devam etsem olmaz mı” dedim. “Merak etme işte zorlanmazsın, konuşursun, bu haftasonu full tak pazartesi konuşursun. 2 hafta takacaksın zaten” dedi “ama iki ay dediniz” dedim “2 ay sonra gel dedim” dedi, “o zaman 2 hafta sonra napcam hiçbir şey takmayacak mıyım” dedim “iki hafta sonra sadece gece takarak devam edeceksin” dedi. 
Yahu bunu baştan böyle tane tane anlatsana. 
“Tamam o zaman” dedim çıktım hastaneden. 
Sanki karşımda başka biri vardı, içerde ağzından zor laf aldığım adam ben karşısına dikilip sorunca ne de güzel tane tane anlattı. 

Şimdi diyeceksin ki ne alaka karşındakinin yerine kendimi koymakla bu doktor muhabbeti. Bence çok alakalı aslında. Şöyle ki, doktoru her türlü alttan alıyorum, yanlış davranışlarını mazur görüyorum. Ya da yanlış  demeyelim de, yetersiz davranışlarını diyelim. Yani açıklayıcı olmaması, net konuşmaması, tam bilgi vermemesi gibi. Yani benim orda anlamadığım yerde doktora “anlamadım” diyebilmem lazımken diyemiyorum, “morali bir şeye bozulmuş da ondan sesi çok çıkmıyor olabilir” gibi mazeretler üretiyorum kendimce. Halbuki ne alakası var. En ufak bir şeyden senaryolar yazmaya ne gerek var. 
Şimdi bile “herhalde üni hayatında çok ezilmiş, dışlanmış, hocaları tarafından çok zorlanmış olabilir ya da belki de ailede istenmeyen bir çocuk olarak yetişmiş ya da çok zor bir ailede büyümüş olabilir illa ki bu karakterinin altında yatan bir şeyler olmuştur ki adam kendini ifade edemiyor sorun yaşıyor olmalı” diye düşünüp ona üzülüyorum ve bu huyumdan nefret ediyorum. Bunu düşündüğümü bilse doktor da benden nefret eder çok yüksek ihtimalle çünkü kimse kimsenin özellikle hastasının kendisi hakkında böyle acıma hissiyle bir şeyler düşünmesini istemez diye düşünüyorum. 
Biri benim hakkımda böyle şeyler düşünse o kişiyle çok fazla muhatap olmak istemem şahsen. Her konuştuğumda bana acıdığını düşünürüm çünkü. 

Hep karşı tarafı haklı görüyorum, hep onları onaylıyorum. Karşımda durup sadece ağızlarını hareket ettiriyorlar ben de hep başımı sallayıp hak veriyorum, hatta bazen hızımı alamayıp övgüye de başlıyorum aslansın kaplansın gibilerinden.
Arkadaşlarımda çok yapıyorum bunu, pohpohlayıp duruyorum sonra ben değersiz görülmeye başlıyorum. Sonra da bana düşman oluyorlar. 
Sevgililerimde de yapıyorum, yere göğe sığdıramıyorum, sonra beni terk ediyorlar. 

Ne kadar haklıyım bilmiyorum ama babamı suçluyorum bu konuda. Çünkü babam asla bize söz hakkı vermez, hayır deme seçeneği vermez. Açık açık “bana itaat edeceksiniz” der. Onu övüp pohpohladıkça dünyanın en iyi insanıyızdır ama en ufak bir eleştiride mesela camı açın dediğinde “ama cereyanda kalıyoruz” desek bile kıyametler koparıp bin türlü laf edip kalbimizi paramparça edip yine de bir türlü içi soğumayan ve her tartışmada bunu da yeniden gündeme getirip yine kızan bir adam. Ona karşı gelmek, onu eleştirmek, yaptığı bir şeyi küçük görmek ölüm gibi bir şey. Böyle bu şekilde büyüyünce de kimseye karşı dik duramaz hale geliyorsun işte…….. Some Turkish family problems……..

Neyse işte sözün özü, o minibüsten inip geri dönüp doktora sorup iyice öğrenip dönmem benim için büyük bir şeydi ve kendimi çok güçlü hissettim. Sanki iş kursam yönetebilirmişim gibi, sanki elimden her iş gelirmiş gibi, sanki herkesle sağlıklı iletişim kurabilirmişim gibi, kendimi savunabilirmişim gibi falan….

15 Eylül 2021

İstifa

Şu an ciddi ciddi bunu düşünüyorum. O kadar psikopat bir yöneticimiz var ki, son zamanlarda iyice kafayı sıyırmaya başladı. Mobbing yaptıkça haz alıyor sanki. Ezik. Böyle tatmin ediyor egosunu. Bıktım gerçekten bıktım. Çünkü diğerleri torpilleriyle bir şekilde müdürü bertaraf ediyorlar ve dönüp dolaşıp bende patlıyor her şey. Ofisin enayisi gibi bir şey oldum iyice. Arkamda onu tehdit edebileceğim bir güç yok. Müdürde de vicdan yok empati yok. Bu kız işini iyi yapıyor demiyor, herkesle uyumlu bir çalışan demiyor. Zaten buraya da daha iyi bir pozisyondan düşürüldüm yine birinin ego tatmini gerekiyordu diye, şimdi daha da düşürülmeye çalışılıyorum. Ordan buraya geldiğimde hiçbir iş arkadaşım anlam verememişti “neden işini bırakıp buraya geçtin ki” diye bana sormuşlardı çünkü işimde iyiydim. Bu kadar da yıldırılmaz ki insan ya. 

Ben bu aralar hiç iyi değilim her şey üst üste geliyor. Ne yapacağımı şaşırdım artık.

İnsanlardan da izole ettim iyice kendimi, kimseyle dertleşmek bile istemiyorum. Herkes iki yüzlü bu aralar. En iyi sandıklarım bile yüzünü gösterdi. O kadar yalnızım ki. Ya da onlar öyle değilse de ben çok ciddi güven sorunu yaşıyorum. Herkes sinsi geliyor bana. 

Günün iyi olayı, bi arkadaş günübirlik tura gidelim demişti tamam demiştim meğer pek istemediğim diğer arkadaşına da söylemiş ve ben bunu öğrenince hevesim kaçmıştı. Ama sorun çıkaran olmamak için bişey belli etmemiştim. Neyse ki aşıyı yeni olduğum için henüz seyahat edemiyorum pcr testi istiyorlarmış ben de yaptırmam dedim iptal ettim. Gitmek zorunda kaldığım için çok huzursuzdum, gidemeyeceğim için mutluyum. 

Bir de aşk meşk durumları vardı ya, o eleman da iş yerinden ve işyerindeki ezilmelerim o kadar sinirimi bozuyor ki onun benimle ilgilenmesine bile sinir oluyorum. Herkes bana kötü davranırken o niye iyi davranıyor diye ona bileniyorum. Sanki ben sadece mutsuz olmayı hak ediyormuşum gibi geliyor bazen. Mutlu olacak gibi olsam bile hemen bir şekilde dünya başıma yıkılmaya çalışılıyor. Bu hayatla nasıl baş edeceğim ben ya. 

İyi ki blogum var, burası da olmasa napardım bilmiyorum. 

13 Eylül 2021

Rüya

Yıllar sonra ilk defa rüyamda ex’i gördüm. Şaşırdım. Rüyamda benimle konuşmaya, bir şekilde ilgimi çekmeye çalışıyordu ama umrumda değildi. 

Bir de birkaç sene önce saçma sapan bir şekilde iletişimi kestiğimiz bir kız arkadaşımı gördüm. Normalde beni görünce yolunu değiştirir, neden bu kadar düşman olduğunu anlamış değilim şahsen. Benim ona kırgın olduğum bir olay yaşandı ama o bana benden daha düşman kesildi. Rüyamda bana normal davranıyordu. Ben de her zamanki gibiydim. Nötr. 

Acaba bu rüyaları, bu kişilerle aramdaki husumeti çözmüş olmama yorabilir miyiz? Belki de ikisinin de artık benim için hiçbir şey ifade etmediğinin resmidir bu. Yoksa ne alaka yani hem de bir gecede iki rüya.

04 Eylül 2021

Aşı

 Şahsen ben olmam sanıyordum ama oldum. Etrafımdan çok ısrar başladı ve bir de düşündüm de bu corona bir gün bir anda bitmeyecek “gözümüz aydın corona bitti” denilmeyecek. Peki ne olacak o zaman, aşılılar öncelikli olmak üzere yavaş yavaş coronalı hayatta normalleşmeye başlayacağız. Griple yaşamak gibi covitle de yaşayacağız. Maskeler çıkarılmaya başlanacak, eskisi gibi stadyumlara, konserlere gideceğiz. Yasaklar birer birer kalkacak. Çünkü hepimiz aşılı olacağız, aşısız olanlar muhtemelen kısıtlamalara bir süre devam edecek. Sonra onlar da rahat bırakılır belki, nasılsa risk altında olan onlar olduğu için kendileri düşünsün diyerek.   

Bu yüzden uzatmaları oynamaya gerek yok dedim gittim aşımı oldum. Biontech. İkinci doz 28 gün sonraymış, ben bir kaç ay sürer sanıyordum ne çabukmuş. Korka korka oldum aşıyı ama hafif sol tarafımda ağrı dışında bir şey olmadı. Çok az halsizlik oldu. Kolumda yanma olmadı bende ateş olmadı. İkinci de böyle rahat geçer umarım. 

Aşıdan sonra 15 dk bekledim hastanede, sonra çıktım. Ağrı olursa parol için denildi, sağlık bakanlığı bir tek onu önermiş. 

Böyle işte. 

02 Eylül 2021

Aşk

Seviyorum. 

Ve bence seviliyorum da.

Henüz somut bir teklif yok ama,

Olsun.

Hâlâ sevebiliyor olduğumu görmek bile güzel.

24 Temmuz 2021

Gitmek istiyorum

İnşallah “Paşakılıcı bitkisi çiçek açarsa yeni eve taşınılır” söylentisi doğrudur. 🥺

Bu yazıyı yazmaya başlarken saatin 11:11 olması ve şarjımın 19 olması. 🥺

İkisi de numerolojide önemli sayılar...

18 Temmuz 2021

16 Haziran 2021

Şimdi de mide ağrısı

Diş ağrım için içtiğim antibiyotik işe yaradı şükür, iki gecedir ağrıdan uyanmıyorum ve ağrıdığı zamanların arası baya açıldı ama şimdi de antibiyotik midemi ağrıtmaya başladı. Aslında en baştan beri antibiyotik içince midemde bi kasılmalar oluyordu içine taş oturmuş gibi hissettiriyordu ve sırtım da ağrıyordu ama önemsemiyordum. Annemle konuşunca mide koruyucu almam gerektiğini söyledi. Doktor sormalıydı aslında miden hassas mı diye dedi, sormadı gerçekten ve midem hassas biraz. Onda Panto diye bi ilaç varmış onu verdi. Hep böyle tavsiyeyle birbirinden ilaç alıp içenleri anlayamazdım ama şimdi anlıyorum. İnsan bir şeye sarılmak istiyor. Midem ağrıyor, sıkıştırıyor, kurtarıcı arıyorum. Kahvaltıdan yeni kalkmıştık. İlacın üstünde sabah aç karna yazmasına rağmen içtim. Henüz bi etki bi rahatlama yok. Yeni içtim gerçi zaten.

Şişlik gitti gibi yanağımdaki, ağrı da hafifledi ama diş etim çok zedelendiği için yemek yerken, konuşunca falan hafif ağrı sızı oluyor. Ağzımı kapatıp öylece durunca bişey yok. Hala tam olarak iyileşmiş değil. Antibiyotiği 5 gün iç demişti doktor, onu tamamlamam gerekecek. Mide ilacıyla beraber gidicem kalan günleri artık. 

Bi de acaba başka bi doktora mı çektirsem kalan son dişimi diye düşünüyorum. Bu doktoru internetten araştırınca da hakkında pek bir şey bulamadım İstanbul Üni’den mezun olması dışında... Altı üstü diş çekimi diye herhangi birine gitsem de olur diyordum ama öyle dememem mi lazımdı acaba. Bakıcam artık. 

14 Haziran 2021

Diş ağrısı

 Dün baktım ki böyle olmayacak, 48 saat geçti hala ağrı aynı ben de doktora gittim yine. Önce aradım, burda dediler. Hemen gittim. Ağrı geçmiyor dedim bi bakıverin antibiyotik falan gerekiyor galiba.

Apse yapmış. Zor çıkan dişlerde olurmuş, gazlı bez azıcık kaysa tükürük kaçsa bile böyle olabiliyormuş vs. 

Augmentin verdi 1000mg 5 gün kullan dedi, bir de Arveles verdi ağrı kesici. Parol var dedim ama olsun dedi bunu verdi. Yine de kötü olursa geçmezse 5 tane iğne yaparız dedi kalçadan. Ayyy inşallah gerek kalmaz ona ya. 

Dün akşamdan başladım kullanmaya ilaçları. Arada en az 40-45dk olmalıymış. İkisine de günde iki kere dediler ama ağrı kesiciyi günde sadece 2 kere kullanmak mümkün değil ki. En az 3-4 oluyor. 

Yine gecenin bi yarısında ağrıyla uyandım. Saatlerce geçmedi ve ağrı kesici aldım mecburen. Sabah kahvaltı sonrası yine bi tane almam gerekti. İlacın etkisi geçiyor ağrı bastırıyor. Hatta ilaç etkisi varken bile alttan alttan hissediyorum bazen. 

Bakalım bu akşam 3.antibiyotiği içicem inşallah artık etki etmeye başlar ve geçer... 

Tutulmanın hemen ertesi günü böyle işlere kalkışırsam olacağı bu. Bile bile ayağıma sıktım. Bir de astrolog olucam yani. 10 gün daha bekleyemedim.

Ne yapalım çekmem gerekiyormuş bunu da demek ki...

12 Haziran 2021

20lik dişimi çektirdim

 Zor oldu biraz. Dişçi adam asıldı kerpetenle çekti çekti çıkmadı. Bir an hiç çıkmayacak sandım. O kerpeten yetmedi başka kerpeten getirdi falan. Çenem çıkacak sandım artık. Neyse ki diş çıktı sonra ama sanki ucu çok küçük kırıldı gibi kökten. Dişimi almayı akıl edemedim, çok da inceleyemedim. Anca kurtuldum diyip bir an önce gitmek istedim çünkü. Ama sonra aklıma takıldı sanki çıkan dişin köklerinden birinin ucu azcık kırılmış gibiydi, içerde kalmış olabilir. Zaten çıkınca bi çıt diye ince bi kırılma hissi oldu. Bugün kafama takıldı biraz araştırdım da 4-5mm’den kısaysa çıkartılmak zorunda değilmiş daha fazla tahribat olmaması için. Doktor da farketmiştir biliyordur herhalde güvenmek istiyorum. 

Normalde hep en son çare olarak ilaç kullanan, ağrıyı sızıyı çeken bir insanım ama dünden beri herhalde 5 tane ağrı kesici içmişimdir. Ne zaman “ay ağrı..” diye başlasam bizimkiler daha lafımı bitirmeden ağrı kesici al diyor. “Şeker içer gibi ilaç almak istemiyorum” desem de 1-2 saat sonra mecbur kalıp alıyorum artık. Bi de sersem yapıyor insanı ağrı kesici, uyutuyor. Ama kullanmayınca da ağrıdan sersem gibiyim zaten...

Bugün ikinci gün, kan pıhtısı vardı dün ama bugün yok. Apse yapmaya başladı. Hafif şişlik var ama çok şişmedi. Önceden iki tanesini çektirmiştim onlar kolay çıkmıştı, alt dişler daha zor çıkıyormuş ondan zor olmuş öyle dedi doktor. 1 tane kaldı, bir hafta sonra giderim herhalde ona da. 

Antibiyotik vermedi. Sabah akşam tuzlu suyla ya da adaçayıyla gargara yap dedi. Bugün evdeki bir spreyi sıktım az önce Kloroben adında. İlk sıkınca ağrıyı hafifletti gibi gelse de sonrasında daha çok ağrıdı sanki. Apsenin çabuk geçmesi için ve diş etim çabuk toparlansın diye sıkayım diyorum birkaç gün. Daha çabuk iyileşir belki. Ama ağrı için yine ağrı kesici alıcam. Parol alıyorum bu arada, normalde hiç ağrı kesici almayan biri olarak bana yetiyor gibi şimdilik. Dün gece uyumadan önce alıp gece 4te ağrıyla uyandım gerçi, bu ağrı kesicilerin etkisi hep böyle 3-4 saat midir yoksa parol hafif olduğu için mi böyle?

İnşallah yarın biraz daha toparlamış ve rahatlamış olurum. 

Böyle insanın bir yeri yaralı olunca hayat çok acıklı oluyor ya. 

Ağrı yokken bile ağzımdaki o sızı, kan tadı, oradaki yara bi keyfi kaçırıyor illa ki. 

Arada bir böyle şeylerle hayatın başka yönlerini de görüyoruz işte... sağlık başka bi şey. Çok önemli, en önemli şey. 

09 Haziran 2021

Sonunda kimliğimi yenilettim

 


Cuma günü internetten randevu aldım Pazartesi gününe. Pazartesi gittim sıra numarası aldım. Baya kalabalıktı. Tabi gitmeden önce ziraat atmsine gidip ücreti yatırdım, 30tl. Çok kolaymış, kartsız işlemler-resmi ödemeler- kimlik gibi bir seçenek çıkıyor yani bulması zor değil. 

İnternetten her ne kadar randevu saati seçiyor olsanız da oraya gidip yine sıra numarası aldığınız için belirlenen saatte işleminizin yapılması pek mümkün değil. Bir de sıra numarasını ancak ve ancak randevu saatinizden en fazla yarım saat önce gelirseniz alabiliyorsunuz. 31 dakika önce geldiyseniz sıra numarası vermiyor sistem. Erken gelenler saatinin gelmesini bekledi bir de orda.

Tc kimlik girip sıra numaramı alıp bekledim. Sıram geldi gittim. Eski kimliğimdeki foto hem çok eskiydi hem de o zaman başım kapalıydı tabi, görevli kadın bi emin olamadı ben olduğumdan. Fotoğraf herhalde bi 15 yıl önceye aittir. Kapalıyken bile o fotoğrafıma benzetmekte zorlanırlardı. Maskenizi indirir misiniz falan dedi biraz baktı, biraz bekleticem dedi ekrandan bişeylere baktı falan sonra ikna oldu da tamamladık işlemi.

Ödeme yaptığıma dair dekontu istemedi, sistemde zaten çıkıyor olsa gerek. Biometrik fotoğrafımı da alıp altına imzamı attırıp taratıp sonra geri verdi, napcam ki bu kadar biometrik fotoyu ben her defasında geri vereceklerse :) zaten güzel de çıkmıyoruz ablak suratlı çekiyorlar :)) Bir de bir zarf verdi içinde şifre varmış iki yıl mı geçerliymiş iki yıl sonra mı geçerliymiş neymiş tam anlamadım, ortam da çok gürültülüydü tekrar sormak da istemedim herkes gergin zaten. Ay bi de sağ işaret ve orta parmak okutuyorlar onu da bi beceremedim merkür retrosundan mıdır nedir sonra becerdim de kendime de güldüm yani.

Bir de yeni kimlik gelene kadar kullanmak için kimlik yerine geçen bir kağıt verdiler ama gerek kalmadı çünkü kimliğim bugün yani başvurudan 2 gün sonra geldi. Cuma-Cumartesi gelir dedi ama daha erken geldi. Ben haftalarca beklerim sanıyordum, iyi oldu bu.

Gitmişken ehliyeti de yapayım mı diye düşündüm ama sağlık raporu almaya üşendim, onu da başka sefere artık. 

Bu pin kodu diye verdikleri zarf ne işe yarıyor nerde kullanılıyor bilen var mı? Kimliği de kimyasal maddeyle silmeyin falan yazıyor. Bu kimlik kredi kartı gibi falan mı kullanılıyor ne işe yarıyor bilen aydınlatmak isteyen var mı :D üşendim şimdi araştırmaya.

28 Mayıs 2021

herkesle iyi olamazsın

Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. 

Tutunamayanlar, Oğuz Atay

--------------------------------------------------------

Boyum kadar kitap yazsam da beni sevmeyenler zaten boyu kısaydı derler. 

Aziz Nesin

--------------------------------------------------------

İnsan insanın aynasıdır. Kişi kendisi nasılsa, karşısındaki insanı da öyle görür.

Hz.Muhammed(sav)

--------------------------------------------------------

Hoca merhum, oğlu ile bir köye gidiyormuş. Oğlunu eşeğe bindirmiş. Bazı kimseler görüp:

— Hey gidi zamane gençleri, ağzının ilmiyle şu ihtiyar babasını yayan yürütüyor da kendisi rahat rahat eşeğe binip gidiyor, demişler.

Çocuk:

— Bak baba! sana ısrar etmedim mi? Haydi artık daha ziyade inat etme, şu eşeğe bin, demiş.

Hoca eşeğe binmiş. Biraz gitmişler. Bir kaç kişi tesadüf edip:

— Ayol senin kemiğin kartlaşmış, hem işte geldin işte gidiyorsun. Bu taze fidanı bu kadar zahmete koşup da kavurmak layık mı? derler.

Hoca tutar, çocuğu da arkasına bindirir. Birkaç adım gider gitmez, bir bölük herze-vekile daha tesadüf ederler. Bunlar da bakıp:

— Amma insafsızlık ha! Bir eşekçiğe iki kişi birden biner de uzun yola gider mi? Bakın şu herife, hoca da olacak! derler.

Hoca artık kızıp eşekten kendi de oğlu da inerler. Önlerine katarlar. Çok geçmez bittesadüf birkaç adama rast gelirler.

— Allah Allah! Bu ne budalalık. Eşek önlerinde bomboş hoplaya sıçraya koşsun da kendileri bu sıcakta toza toprağa bulanarak kan ter içinde yayan yürüsünler. Dünyada ne şaşkın adamlar var!

Dediklerini işitince Hoca oğluna dönerek demiş ki:

— Lakin yahu! Bu halkın dilinden kurtulabilen varsa ona aşkolsun. Ne yaparsan yap, herkesi memnun edemezsin. Sen yalnızca Allah'ı memnun etmeye bak.



19 Mayıs 2021

Empati mi yapıyorsun sempati mi?

 Empati ve sempati arasındaki farkları, sempatiden empatiye nasıl geçileceğini vs açıklayan bir şeyler aradım google'da ama pek bir şey bulamadım. Yazı okuma havasında olmadığım için genelde videolara baktım. Sonra youtube'da farklı şekillerde arayınca bu aşağıdaki video çıktı karşıma. İlk defa izlediğim bir kanal, kişileri tanımıyorum. Çok beğenerek izledim, karşılıklı fikir alışverişini, bir diyalog izlemeyi ne kadar özlediğimi fark ettim. Onlardan birinin yerinde ben olmak istedim. Ne büyük bir haz, bilgini karşındakiyle paylaşma ve ondan aldığın dönüşlerle boşlukları doldurma... Bilgine yenilerini katma ve ortaya çıkan müthiş şey...


Ben empati yerine sürekli sempati yaptığım için bu kadar acı çektiğimi fark ettim. Peki siz? Empati mi yapıyorsunuz yoksa sempati mi?

Bir de bu konuyla alakalı kitaptır videodur herhangi güzel bi kaynak bilen varsa yorumda yazarsa sevinirim. 🧡

14 Mayıs 2021

Ağır travmalar

Bazen anne babamın çocukluk travmalarına çözüm bulmaya çalışıp yapamadıkça aşırı üzülüyorum (hem kendim hem de onlar tarafından) ama artık kabul etmek gerekir ki herkes öncelikle kendi hayatından sorumlu bu hayatta...

09 Mayıs 2021

Bayram tatili

10-17 Mayıs arası resmi tatil ilan edilmiş. Neden 19'a kadar uzatmadılar acaba? 19 Mayıs da resmi tatil çünkü. 18'i de katabilirlerdi.

Tam kapanmayı uzatmasalar bari de biraz evden çıkıp yürüyebilsek. Havalar ısınınca birden ödem topladım sanki ayaklarım şişti falan... Kilo da aldım zaten. Allah'ım inşallah tam kapanma uzatılmaz ya.

08 Mayıs 2021

Güzel insanlar

Kardeşim annemle mahallede normalde pek gitmediğimiz, bize biraz uzak kalan bir fırına gitmiş. Ekmek, pide falan almışlar. Kasaya gidip ödemek istediklerinde "Bugün hayırsever birisi bugünkü tüm masrafı karşıladı, sizin bir şey ödemenize gerek yok" denmiş. Duyunca acayip hoşuma gitti. Bir yandan da hüzünlendim... Maddi durumu zaten olmayanlara devlet yardım yapmadığı gibi hala ceplerde ne varsa almaya çalışırken, yine biz bize yetebiliriz belki de. Halk olarak hala empati kurup birbirimizi sevip ihtiyaçlarımıza yetişebiliyoruz demek ki. Bu o kadar umut verici ki. Her şey bitmiş değil, tamamen karanlık değil...

Şükürler olsun ki böyle yardımsever insanlar hala var, Allah sayılarını arttırsın. Bizlere de örnek olsun...

01 Mayıs 2021

Allah'ım bu ne sıcak

Bir günde Arabistan sıcaklarına döndü hava. Daha bir kaç gün önce kalorifer yakarken bu gece sıcaktan uyuyamadık. Gün içinde de ne giyeceğimizi şaşırdık. Yasak olmasa kimse evde durmazdı kesin. Polislere özendim bugün, ne güzel hep dışardalar. Biz hep evdeyiz.

27 dereceymiş hava bugün ve yarın da böyle olacakmış. Hafta sonumuz böyle geçecek yani.

29 Nisan 2021

Tam kapanma, alkol yasağı, covit-19

Eveet, yeniden kısa çalışma ödeneğindeyim...

Mayıs ve Haziranda evdeyim, maaş kesiliyor yine.

Toplamda 2 hafta 2 gün gittim işe. Tam işleri hatırlamaya çalışıyordum ki tekrar eve gönderdiler. Valla bıktık. 

Yani ne desem bilmiyorum artık. Bu akşamdan itibaren de sözde tam kapanmaya geçiyoruz zaten...

Bugün marketteyken çalışanların şikayetlerini duydum, "herkese yasak bi tek bize değil tüm iş üzerimize kaldı" diyorlardı. 

Kime yasak biliyor musun, işsizlere, yaşlılara, çocuklara... Yani zaten evde durmaktan bunalmış kişileri tamamen eve kapatma yasağı bu. İşine giden yine gidecek, gezmek isteyen izin kağıdıyla yine gezecek.

Herkesin de bir mazereti bir izni var zaten nasıl oluyorsa. 

Yine dışarısı full olacak, hiç bir fark göreceğimi sanmıyorum kalabalık açısından.

Havalar da bu kadar güzelleşmişken daha zor geliyor evde olmak. 

İnşallah Bayram sonrasında da devam ettirmeye kalkmazlar bu yasağı.

Bi de alkol yasağı çıkmış o ne ara ne alakayla çıktı anlamadım. Zamanında yapılan başörtüsü yasağından hiçbir farkı yok. 

Niyeyse son zamanlarda hükümet iyice alkolle kafayı bozdu. Kendi adamlarının kokain çekerkenki videolarına rağmen hala dindar kesimin gözünü boyamaya çalışıyorlar. Varolanlar da gitmesin diye ne yapacaklarını şaşırdılar din adı altında. Eşitlik, hoşgörü, iyi niyet artık hak getire...

Gurbettekilere üzülürdük vatandan ayrılar diye ama şu duruma bakar mısın? Gerçi tc kimliği olanlar ve vatandaşlık almış olanları kapsamıyormuş bu. Yabancı ülke vatandaşları serbest sadece.

Sanki devlet kendi halkını eve kapatıyor ki turiste virüs bulaşmadan rahat rahat eğlensinler, gezsinler diye...

Ebeveynlerinin misafir çocuğuna hürmetler edip seni onların yanında hor görmesi gibi...

Gözümüz aydın yine birinciyiz...

Türkiye bu pandemi sürecinde ruh ve akıl sağlığı en çok bozulan ülke olmuş. Dikkatini çekerim, bozulan ülkelerden biri değil, EN ÇOK bozulan ülke. 

İkinci üçüncü değil, birinciyiz. Tüm ülkeler arasında en çok biz kafayı sıyırmışız yani.

Neden sizce? Pandemiden mi? Covitten mi? Yönetilememekten mi?

Açlıktan da ölüyoruz, umutsuzluktan da, hastalıktan da...

Esnaflar kapatıldı, marketler açık, işyerleri açık (işine gelen de maaş vermemek için personelini eve gönderiyor bizimki gibi)... Esnafa bir yardım da yok. Maddi yardımla alakalı hiç bir gelişme hiçbir ses yok. Kim nasıl yaşar umurlarında değil. 

Hem eve tıkılıyorsun hem de çoluğuna çocuğuna yetemiyorsun çünkü paran yok. Sıkıntıdan her gün çeşitli yemekler tatlılar deneyip bu süreci atlatmaya çalışanlar var, bir de hem eve kapanmanın psikolojik baskısını yaşayıp hem de doğru düzgün gıda alışverişi yapamayanlar...


2005 yılında Almanya'nın en genç ve ilk kadın başbakanı olarak göreve başlamış Angela Merkel. 15 yıllık görev hayatının son 10 yılında da üstüste "dünyanın en güçlü kadını" seçilmiş. Pandemi sürecini en iyi yöneten yöneticiymiş.

Genel olarak dünyada iyi durumda olan ülkelerin yöneticilerinin de hep kadın olduğu görülmüş. Kadınlar kriz yönetimini daha mı iyi yapıyor?


Şunlara bak ya, ne güzeller. Soldaki 34 yaşında Finlandiya başbakanı Sanna Marin ve sağdaki Almanya Şansölyesi Angela Merkel. Ana-kız gibi görünüyorlar.

Zaten çoook uzun yıllar önce liderlik hep kadınlardaymış. Erkekler bunu kaldıramayıp liderliği kendi üzerlerine almak için zamanla kadınları sindirmeye, duygusal baskıyla ezmeye başlamış ve ataerkil bir toplum oluşturmuşlar... Kadına susmak öğretilmiş, erkeğin arkasında durmaya alıştırılmış... 

Kadının sözünü ciddiye alan erkeklere lafım yok ama kadına sırf cinsiyetten dolayı aklı ermez gibi davrananlar insanlıktan nasibini alamamışlardır...

Neden tiroid rahatsızlığı genelde kadınlarda oluşur biliyor musun? Çünkü bu atalardan gelen bir kodlama sonucu bedenin verdiği tepkidir. Kadınlar hep susturulmuştur. Tiroid boğaz bölgesindedir, boğazında tıkanıp kalmış olan sözcüklerin sonucudur bu. 

Tiroid rahatsızlığının temel nedeni "söyleyemediklerin"dir. Susturulursun, söz hakkı verilmez, ciddiye alınmazsın, zamanla kabul edersin bu durumu ama beden unutmaz, beden tepki vermeye "hastalık oluşturarak" devam eder. Tiroid rahatsızlığı olanlara sorarsanız büyük oranda geçmişinde hep "susturulmuş" olduklarını görürsünüz. O susturulmadıysa da atalarında susturulmuş kadınlar olmuştur. Genlerde vardır.


Solda Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern ve sağda İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdottir.

Cinsiyetçi değilim. İlle de kadınlar gelmeli kadınlar üstündür demiyorum. Ama bazı konularda erkekler nasıl daha iyiyse, bazı konularda da kadınlar çok iyi. İki taraf da kendi açısından bakıp yorumlayabilmeli ve özgürce bunu savunabilmeli. Erkekler de gurur yapıp kadına karşı ezik kaldığını düşünmemeli.

Keşke dünya tamamen eşitlikçi, anlayışlı, saygı ve sevgi dolu huzurlu bir yer olabilseydi.