28 Eylül 2021

Sana geldim

Bir umut belki neşelendirirsin beni diye.

Bıkkınım, yorgunum. İnsanları anlamaya çalışmaktan yoruldum. İyi niyet gösterince kullanılmaya çalışmaktan, yalnız kalmak isteyince acınmasından... Yani şunu kabul etmeliyim ki insanları topluca mutlu edemem, herkes beni sevemez. Sevmeyenler illa ki olacak, çekemeyenler, nefret edenler.

Arkadaşa bunu söylediğimde olumsuz düşünme olumsuzu çekme kimse nefret etmeyebilir diyor ama hayatın gerçeği bu, illa ki edecek birileri. Nefret eden olsun ki seven de olabilsin. 

İş yerinde çok daralıyorum bu aralar. Herkesin masası değişti ya, bi alışamadık yeni düzene. Yanımdaki arkadaşı da normalde severim ama bi alışamadım gitti. Sürekli yanyana olmak başka oluyor çünkü.

Bazen oturup uzun uzun konuşarak içimi dökmek istiyorum, yazmak da yetmiyor sanki. Ses kaydı mı yapsam kendime acaba :))

Kimseye dert anlatıp içini şişirmek istemiyorum ama patlayacağım yani neredeyse. En iyisi ya ses kaydı yapıp sileyim ya da bi oyuncak bulup karşıma oturtup anlatayım. Başka ne yapabilirim bilmiyorum, ya da varsa dert dinlemek isteyen telefonumu vereyim arasın içimi dökeyim :D

26 Eylül 2021

Kendini kör kuyularda yalnız bırakmak

Bunları buraya yazıyorum ki belki benim gibi başka psikopatlar da vardır da birbirimizi buluruz diye...

Belki de normalimdir, normal olan benimdir, bizizdir, bilemeyiz ki.

Depresyon bağımlısı olduğumu düşünüyorum. Ya da depresyonun hakkını vermem gerekiyor bi kere girdim mi. 

Bir şeye sinirlendiysem birilerinin gelip bana bir şeyler önerip modumu değiştirmeye çalışması işe yaramıyor, asla yapmak istemiyorum. Mesela geçen bi arkadaş çok üzgün ve sinirliyim diye bir şarkı gönderdi, ona iyi geliyormuş böyle anlarda bana da iyi gelir diye ama açıp dinleyesim gelmedi. Açsaydım muhtemelen rahatlardım iyi hissederdim biraz, ama hissetmek istemedim resmen. Ya da belki de açıp dinleyip iyi hissetmezsem kendimi daha kötü hissedeceğim için cesaret edemedim. 

Şu sıralar taşınma durumundayım, hani geçenlerde paşa kılıcı bitkim çiçek açmıştı ya gerçekten de taşınıyorum. Hiç beklemiyordum. Gerçekten de bitki çiçek açınca taşınıyormuşsunuz.

Bir de dilim... dilimden çok çekiyorum. Yılan zehri var sanki dilimde. Birine kafayı taktım mı, birine sinirlendim mi dilimle parçalarım o derece. Öyle bir laf sokarım öyle bir ters düz ederim ki ben bile şaşırırım kendime. Bu biraz da aslında genetik bence aslında. Annem ve babam da diliyle döven öldüren cinsten insanlar çünkü... "Keşke beni dayak manyağı yapsa da şu sözleri söylemese" dedirtirler insana, özellikle babam. Bi de susmuyor da. İyice öldürdüğünden emin olacak illa. Hani filmlerde olur ya, biri birini öldürür ama o kadar hırslanmıştır ki adam öldüğü halde vurmaya devam eder parçalayana kadar, öyle işte.

İş yerinde de birini kırdım galiba. "Şu an çok kırıcı oluyorsun" dedi, öyle demek istemedim şaka yaptım falan dedim ama kendimi çok kötü hissettim. Hala kötü hissediyorum. İnsanlar benimle muhatap olmamalı belki de. Zarar veriyorum, yaralıyorum demek ki.

Neden şu an bu kadar yalnızım, neden evlenmedim, neden patronlarımla sorun yaşıyorum, hep dilim yüzünden işte... Kırılınca, öfkelenince, kıskanınca yeri göğü birbirine katacak kadar büyük bir güç beliriyor içimde Allah'tan cüssem küçük bedensel gücüm pek yok da sadece dilimle yapıyorum yoksa çok kişiye saldırıp sonra da neden yaptım diye oturup ağlayabilirdim. Ben acaba bi dövüş kursuna falan mı yazılsam belki içimdeki savaşçı enerjimi atar rahatlarım biraz. Evet ya. Ama kemiklerimin kırılmayacağı bir yer olsun. Aksi gibi incecik kemiklerim, neredeyse sıfır kaslı kollarım bacaklarım var. Öfkem hep içimde patlıyor, bana zarar veriyor. Bazen de dilimle dışarı kaçıyor, yine dönüp bana zarar vermiş oluyor. Çünkü birini kırmak hayatta en istemediğim şeylerden biri. O kişi ne kadar kırıldıysa ben de en az onun kadar üzgün hissediyorum çok kötü oluyorum. İnsanlara karşı normalde çok aşırı aşırıı kibar, nazik, duyarlı, anaç ve anlayışlıyım. Önceki bi yazımda da belirtmiştim hatta, onlardan çok onları düşünüp her dediklerine onay verip onları yücelten biriyim ama madalyonun diğer yüzü de tam tersi işte. Yani iki tarafta da çok uçlardayım, dengeyi bulmam lazım iletişimde. Dilimi düzeltmem lazım. Ne çok yumuşak ne çok sert, bu ayarı buldum mu hayatım kurtulur resmen ya. Aydınlandım şu an. Hadi bana dövüş kursu bulalım.

23 Eylül 2021

Her gün yazamasan da yaz :))

Her gün yaz dedim kendime ve yazmaya başladım ama iki gündür yazamıyorum farkındayım. En iyisi ben yazabildiğim zamanlar yazayım ama arayı açmayayım o da yeterli bence. 

O dediğim ritüeli o gece de tekrarladım, yine kötü bir gün geçirdim. Ya bu ritüeller bana cidden ters tepiyor galiba.

Müdürle tartıştık, neyse ki sonda tuttum kendimi yoksa iyice gıcık edecektim kendime adamı. Belki de gıcık olmuştur bilmiyorum. 

İstemediğim bir işi sürekli önüme koyuyordu, ofisten kimse istemiyor ama onları zorlamıyor beni zorluyordu. Ben de sorun çıkaran olmiyim diye yapmıştım bi kere, sonra iki de bir benim önüme gelmeye başladı ve patladım sonunda. Müdür de abartma falan dedi iyice delirdim. Sonra durdum, bu işin sonunda yanan ben olucam diye düşündüm. Tamam müdürüm diyip paşa paşa yaptım işi. 

Stresten kendimi alışverişe verdim çıkışta. Öğle yemeği yememiştim (hem vakit bulamadım hem de mutsuzken iştahım kapanıyor benim), akşam yemeği de yemeden zombi gibi mağazaları dolandım durdum. Bir iki şey aldım çok düşünmeden. Neyse ki çok abuk subuk şeyler almamışım. 

Sonra eve geldim bi ton ağladım yine. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yine işe gittim. Hayat böyle işte ağlarsın zırlarsın kendini yerlere atarsın ama sonra yine giyinip süslenip püslenip dik bir şekilde işine gidersin. İçine içine ağlamaya devam edersin. Haksızlıkları yutarsın, sınıf farkı yaratılmasına ses çıkarmazsın vs.


20 Eylül 2021

Gümlük

Günün ikinci yazısı olsun bu da, biraz bugünden bahsetmek istiyorum. 

Dün akşam bir arkadaş dolunay ritüeli gönderdi. Yarım bardak suya biraz sirke, tuz ve gül suyu katıp yatağın başına koyup uyuyorsun sabah da lavaboya döküp tüm negatifliklerin gittiğini ve yerine güzelliklerin geldiğini kabul ediyorsun. Dün yaptım, gece fantastik rüyalar gördüm. Gökyüzünden ışıklı kuşlar geçiyordu, orman gibi yerlerden dev hayvanlar beliriyordu ama hologrammışlar aslında falan... Anlamsız ama güzel de hissettirmedi pek. Neyse sabah oldu sirkeli suyu döktüm çıktım. Servisi birkaç saniyeyle kaçırdım hatta önümden gözümün içine baka baka geçti gitti şoför, minibüs için yanımda para yoktu, otobüse bineyim dedim benim bineceğim otobüse neredeyse yarım saat vardı, taksi çağırayım dedim bitaksi uygulamasına girdim yakında hiç taksi yoktu, atmye yürüyeyim para çekip minibüse bineyim dedim atm bozuktu, metroyla gidim bari dedim neyse ki akbilimde son bir basımlık kalmış, ama metro uzakta bırakıyor baya yürüyorum o yüzden işe biraz geç kaldım. "Ritüel ters tepti galiba" dedim. Öğle yemeğinde bunu gönderen arkadaş diğer arkadaşa da göndermiş, bahsederlerken "tuz erimemişti ben de sende erimiş miydi" falan dediler sonra bana sordular "bende de erimemişti" dedim bozuntuya vermedim ama tuz eklemeyi unutmuştum ben. Bu gece tuz ekleyip tekrar yapayım bakalım bu defa işe yarayacak mı :))

İş yerinde her kesin yerleri değişti ya hani, bi kasvet var bir gergin elektrik var ki sormayın. Gün geçmek bilmedi. Ne gerek vardı ortamı huzursuzlaştırmaya yani, zaten hayat zor.

Bu arada diş plağımı takmadım bugün. Yanıma almıştım belki takarım diye ama psikolojim bunca şeyden sonra bir de plak kaldıramazdı gerçekten tepeme kadar doldum artık. Hiç bir şeye tahammülüm kalmadı.

Bi de hoşlandığım bey de başka yere geçti, o hayaller de suya düştü. Neyse hayat işte yapcak bişey yok.

Başlığı yanlışlıkla gümlük yazdım sonra günlük'e çevirdim ama düşündüm de tam gümlediğim bir gün olduğu için gümlük başlığı daha uygun olacak. Gümlük kalsın. :')

Hayatın oyunu

Bir şeyin olmasını çok istersin, o şey olunca ne hissedeceğini bilirsin ve o hissi yaşamaya ihtiyacın vardır. Ve ancak o istediğin şey olursa o hissi yaşayabileceğini bilirsin. Ama hayat, sen o hissi o şeyi elde etmeden de kazanana kadar, o şeyi sana vermez. O şey senin imtihanın olur. O olmadan da o hissi zor bela da olsa kazanabilirsen o şey sana verilir ama belki eski hevesin kalmamıştır, çünkü büyük beklentilerin vardı ama şimdi kendi başına, onsuz da o beklentileri karşılayabildin. O şey eski önemini yitirdi, belki hala o şeyi istiyorsun ama sana vermesini beklediğin şeyi beklemiyorsun. 

Bu noktaya ulaşmak çok zor. O şeyi elde etmeden vereceği hissi kendin kazanmak, yani aslında ona muhtaç olmadan da güçlü olabileceğini, ayağa kalkabileceğini, hayata umutla bakabileceğini, mutlu olabileceğini fark etme noktasına ulaşmak çok zor. 

Bir de şaka gibi, sen bunu yapmamaya inat ettikçe her şey yavaş yavaş yok oluyor sanki hayatından. Silikleşiyorsun, yalnızlaşıyorsun, herkes uzaklaşıyor sanki senden. Ama inadına güçlü durup sanki büyük şeyler başarmışçasına bir hava sergileyince hayatın kalabalıktan geçilmiyor bu sefer de. Herkesin sana iyilik yapası geliyor, her şey yolunda gitmeye başlıyor vs.

Hayat asla ona küsmeyi, trip atmayı tiye almıyor. Fark etmiyor bile aslında. Seni duymuyor, anlamıyor. "Ayy ne çok ağladı çok üzüldü yazık biraz mutlu edeyim bir kaç güzel şey çıkarayım karşısına da kendine gelsin" demiyor. Ağlasan da, ayılsan da bayılsan da paşa paşa ayağa kalkacaksın. Kalkamıyorsan da sürünürsün o zaman, hayat bunu önemsemiyor. Öyle ya da böyle bu yol gidilecek, ya yürüyerek ya da sürünerek...

19 Eylül 2021

Yalnızlık gerçekten de Allah'a mahsus galiba

Bayadır bizimkilerle aram kötüydü, hala tam iyi sayılmaz da. Özellikle babamla ciddi ipleri kopardık artık. Son birkaç gündür de işyerinde de çok zor zamanlar geçirdiğimi bilen annem, telefonlarda ben hep ağlayarak konuşunca beni ziyaret etmeye başladı ve her geldiğinde derbeder halde bulunca endişe duymaya başlayıp modumu yükseltmeye çalıştı. Evdekiler de sanki daha ılımlı olmaya başladı. Kardeşlerim zaten ılımlı da babam da değişik davranıyor yani anlamıyorum da tam. Zaten evden ayrılmamın sorumlusu da babamdı zamanında, sanırım 3 yıl oldu çıkalı. Evin anahtarını bile elimden almıştı "öyle istediğin zaman bu eve giremezsin" diyerek, hatta "ara evi önceden, ben varken gelme" diyerek.

Bugün kahvaltıya çağırdı annem, nadir geçen güzel kahvaltılardan biriydi, keyifliydi. Kahveye de kaldım ama annemle babamın işi vardı hemen içip çıktılar kızkardeşimle içmeye ve oturmaya devam ettik. Dertleştik biraz işten güçten hayattan vs. Arkadaşlarıyla buluşmuştu geçen, onların da bir sürü derdi olduğundan ama hayattan umudu kesmeyişlerinden falan bahsetti. Hala hayata karşı umut besleyebiliyorlar hedef koyabiliyorlar yani... Belki de yaşları genç diyedir ne bileyim ben baya kendimi işi bitmiş olarak gördüğüm için malesef. Tam moruk modundayım yani...

Belki de hayatımın yaşamam gereken zor ama geçici bir döneminden geçiyorumdur, bu günler geçince bu kadar zorlandığım için şaşıracağımdır belki de...

İyi hissediyorum şu an, biraz daha güçlenmiş hissediyorum. Ailemle zaman geçirmek, kardeşimle muhabbet etmek iyi geldi. Keşke bu hissi kimseye ihtiyaç duymadan da kendim üretebilsem, keşke iyi hissetmek için başkalarına bağımlı olmasam. Kötü hissetmeyi tek başıma ne kadar da muazzam bir şekilde başarıyorum (!), keşke iyi hissetme konusunda da bu kadar başarılı olabilsem...

18 Eylül 2021

Her gün yaz.

 Her gün yazmayı deneyeceğim, bakalım yapabilecek miyim. Çünkü yazmak inanılmaz iyi geliyor, sanırım bu hayatta bana iyi gelen, başımın etrafındaki kara sisleri dağıtabilme gücü veren tek şey yazmak...

Bakınız bu fotoğraftaki dün bahsettiğim plak. Gece bununla uyudum. Şimdi bembeyaz görünüyor ama bir süre sonra ister istemez sararmaya hatta yer yer taşlanmaya başlayacak maalesef ki. 

Nerden biliyorum, çünkü ilk tellerimi çıkardığımda da bundan takmaya başlamıştım sonra artık dayanamayıp bırakmıştım doktora falan da gitmemiştim. Yeteri kadar taktığımı düşünmüştüm. Sonra dişlerim yeniden bozulmaya başlayınca mecbur gittim işte. 

İşyerinde nasıl takıcam diye düşündükçe içim sıkılıyor. Acaba sabah işe gidince lavaboda çıkarsam, işten çıkarken de takıp öyle çıksam olur mu ki. Çok mu uzun olur çıkardığım süre ya. Offff. Sürekli takmak bi de mide bulandırıcı, resmen eziyet ya. Napıcam hiç bilemiyorum şu an. Zaten işyerinde de durumlar kritik, izne çıksam da evde rahat rahat taksam desem izne çıkmaya da korkuyorum yerim değişir ben yokken diye.

Müdür herkesin yerlerini değiştiriyor. Az önce can aydoğmuşun yeni bir videosunu izledim youtubedan, jüpiter ve satürnün şu an kovada olmasının etkisini anlatmış. Herkeste genel bi özgürlük isteği varmış, herkes kendini kısıtlanmış hissedip özgürleşmek istiyormuş, birileri birilerine hükmetmeye çalışırmış vs. Tam da onu yaşıyoruz bizim ofiste. Müdür bir anda kendi otoritesini gaddar bir şekilde göstermeye çalışmaya ve kafasına göre davranmaya başladı, çalışanların bazıları isyan etti ağladı bağırdı çağırdı bazıları ses çıkarmamanın daha iyi olacağını düşünüp içinde yaşadı. Boşanmalar da çok olacak diyor astrolog Can. İsyanlar, boşanmalar, şimdiye kadar tahammül ettiğin bir şeyleri artık değiştirmek zorunda hissetmek vs. Aralıktan sonra rahatlarmışız biraz.

Alışverişe çıkam lazım, giyecek bir şeyim kalmadı yeni bir şeyler almam lazım ama çoook üşeniyorum. Haftasonu "hafta içi iş çıkışı bakarım bir yerlere" diyorum, haftaiçi de "haftasonu çıkıp bi günümü ayırırım rahat rahat bakarım" diyorum, ikisini de yapmıyorum. Güya bugün çıkacaktım, çıkmadım, çıkmaya da niyetim yok. Önceden ne kadar çok gezerdim mağazaları, ünide özellikle. Evde durmazdım hiç, ya okulda ya gezmede ya da alışverişte olurdum. Bir şey almasam da hep takip ederdim ve öyle olunca da bir indirim vs olduğunda ilk haberi olanlardan olup çok iyi alışverişler yapardım uygun fiyatlara. Yaşamayı baya seviyormuşum o zamanlar. Kendime bakıyormuşum, sürekli gezmekten vücudum da daha fitti tabi. Çok uzak olmadığı sürece her yere yürüyerek giderdim. Neden şimdi de öyle olmayayım ki. Zaten alışverişi ben arkadaşlarla falan yapmayı sevmem, tek gitmeyi severim. Hem birilerini bekletme-kendim için onun zamanında çalıyor olma hissi kötü hissettiriryor hem de ben onun zamanını çalmayayım derken onlar benim zamanımı bol bol çaldıklarında kendimi çoook kullanılmış hissediyorum. İki ucu boklu değnek yani. Kimseye gıkımı çıkaramadığım, aman sorun çıkmasın kötü olmayayım diye kendimden ödün verdiğim sürece de hiçbir zaman birileriyle bir şeyler yapmaktan keyif alabileceğimi sanmıyorum. Kötü olmayı da bilmek lazım, hayır demeyi, keyfin bilir kapı açık diyebilmeyi... Aslında bu kötü olmak değil, kendin olmak. Birey olmak. Karşındakini kullanmayacaksın ama kendini de kullandırtmayacaksın.

Mutsuz musunuz?

1- Dolunay etkisi olabilir. Ya da gökyüzünde gezegenler bugünlerde sert etkiler veriyor olabilir.

İnternette dolunay zamanı diye aratırsanız astrologların yaklaşan dolunay ile alakalı yazılarına denk gelirsiniz ve en azından bunun geçici bir duygusal gelgit durumu olduğunu anlayıp biraz olsun rahatlayabilirsiniz. Ya da günlük, haftalık astroloji gündemi paylaşan hesaplar var sosyal medyada, onlara bir göz gezdirip gezegenlerin şu sıralar bize neler yaptığını görebilirsiniz. Herkesin az-çok aynı şeyleri yaşayıp hissettiğini bilmek, sabırla geçmesini beklemek gerektiğini fark etmek rahatlatıcı olabilir. 

2- Kadınsanız menstrüasyon döneminiz yaklaşmış olabilir. 

Hemen takviminize bakıp pms döneminde olup olmadığınızı görebilirsiniz. Ve öyleyse bu mutsuz, depresif hallerinizin hormonal olduğunu yani sizin elinizde olmadığını, normalde böyle tepkiler vermeyeceğinizi ama şu an aşırı hassas olduğunuzu bilip bilinçli bir şekilde kendinizi bu dönemi rahat geçirmeye odaklayabilirsiniz. Mesela normalde de sizi üzebilecek bir durumu, bu aşırı hassas halinize gıcık olup bile bile gündem edip kendinizi zorlamaya, cezalandırmaya çalışmanıza gerek yok. Bi papatya çayı demleyip, rahatlatıcı bir müzik açıp hayatı izleyin.

3- Vitaminleriniz düşmüş olabilir. 

Her yıl yaz bitiminde değerleri düşen d vitaminimiz ile kendimizi yerden kazıma dönemi başlayabiliyor. Sonbahar depresyonu söylemi boşuna çıkmış olamaz. Bu dönemde d vitamini takviyesi şart desem de önce bir aile hekimine gidip değerlerinize baktırın. Özellikle d vitamini ve B12 eksikliği çok fazla karamsarlık, depresyon veriyor. Gıdalardan almak yetmiyor bazen, dışarıdan takviye gerekiyor. 

Sebebini bilince sabretmek biraz daha katlanılabilir oluyor. Çaresizlik, belirsizlik hissi çok ağır. Katman katman büyütüyor dertleri. Bu yüzden aklıma gelen 3 şeyi yazmak istedim. Sizin aklınıza gelen başka şeyler var mı? Yazarsanız sevinirim. 

17 Eylül 2021

Bir’ey olabilmek bu kadar zor olmamalı

Hiç sevmediğim bir huyum var, birini dinlerken o kişi ne diyorsa desin onun tarafından bakıp onu haklı buluyorum. Kendi tarafımda kalıp öyle dinleyemiyorum, karşı taraf haksız yere beni suçluyor olsa bile onu haklı görebiliyorum. 
Çok fazla empati kuruyorum, ya da sempati mi deniyordu buna? Kendim olarak kalamıyorum, karşı tarafı çok fazla içselleştiriyorum. Nefret ediyorum bu huyumdan. Daha sonra yalnız kalıp düşündüğümde ancak farkına varabiliyorum ne yaptığımın. Onun ne kadar haksız olduğunun ya da hiç açıklayıcı konuşmadığının ve benim de anlamıyor görünmemek için renk vermiyim derken almam gereken bilgileri alamadığımın falan…

Son zamanlarda birkaç örnek yaşadım bununla ilgili ama tek tek anlatmicam. Bugünkü bir durumu anlatıcam. 

Sizin için ciddiye almaya bile değmeyecek kadar küçük belki ama benim için hayatımın önemli anlarından biri sayılabilir. 

Yıllardır ortodonti tedavisi görüyorum, teller çıktı ama hareketli teller ile vs devam ettiriyoruz bir türlü bitmedi. Bugün de kontrol vardı, geçen hafta da gitmiştim ve doktora bu tellerin artık çok eskidiğini söyleyip yeni bir tane yapabilir miyiz dedim. 
Doktorum da ağzından zorla cımbızla anca laf alabildiğim ve onda da içinden konuştuğu için ne dediğini anlamakta çok zorlandığım bir adam. Zamanında işsizken araştırıp en uygun fiyatlı olarak onu bulabildiğim için gitmiştim tamamen maddi durumumdan kaynaklı. Çok seçeneğim yoktu yani. 
Ben öyle deyince “o zaman bir değişiklik yapalım sana plağa geçelim” dedi, biraz da böyle espri yapmaya çalışıyor ama yapamıyor gibi şaka mı yaptı ciddi mi söyledi anlaşılmıyor. Plak dediği dişlerin şeklinde şeffaf bir aparat. Diş beyazlatmada kullananlar da varmış diye biliyorum.
Onu dedi ve asistanına karışım hazırlamasını söyledi sonra o karışımı dişlerime yapıştırıp kalıp almak için biraz bekledi ve çıkardı. Haftaya gel dedi. Yani bugün. Gittim, plak’ı taktı dişime. Bişeyler dedi iki hafta kalsın mı dedi acaba ama o kadar kendinden emin değil ki konuşması, insan ciddiye alamıyor “galiba yanlış söyledi” diye düşünmeden edemiyor. Üstüne basa basa söylemediği için. 
Ne kadar takacağım dedim, sadece yemek yerken çıkar ama yemek süren 12 saat sürmesin tabi dedi güldü. Ben de güldüm. Sonra “yani 24 saat kalacak mı?” dedim “evet” dedi.  Şimdi yazarken hatırlıyorum da burda da bir şeyler söylemiş olabilir gibi geçiyor sessiz, dikkat çekmeyecek bir şekilde. Birkaç yerde içinden konuşarak bir şeyler dediğini fark ediyorum şimdi ama ne dediklerini hatırlamıyorum çünkü kendi kendine önemsiz şeylerden bahsediyor gibiydi. Kendimi verip dinleyemedim. 
Tam çıkıp gidiyorken geri dönüp “tekrar ne zaman geleyim” dedim, düşündü “2 ay sonra” dedi. Tamam dedim çıktım. İki ay boyunca ben bununla nasıl işe gidicem nasıl konuşucam diye düşünerek minibüse bindim. Gideceğim yeri söylerken kelimelerim peltek çıktı, modum düştü. Ortodonti tedavisine ilk başladığım zamanlarda bunlar sevimli gelirdi çünkü bir gün biteceğini biliyordum. Ama o kadar uzadı ki artık ömür boyu devam edecekmişim gibi geliyor. Hiç bitmeyecek galiba ya. 
35 yaşında koca kadınım hala dişime plak falan takıyorum çocuk gibi. Ne zormuş, ne bitmez şeymiş. Düzgün dişleriniz varsa kıymetini bilin. 
Minibüse bindim biraz gittim ama içim içimi yiyor “ben nasıl 2 ay bununla yaşıycam gece gündüz ya, öncekini sadece gece 8 saat takıyordum şimdi neden 24 saate çıktı ki, acaba beni hatırlamadı mı başka biriyle mi karıştırdı daha yeni tedavi olan biriyim mi sandı” vs diye. Eve gitsem çaresiz bir şekilde oturup kendimi yicem, belki takmaktan vazgeçicem tedaviyi bırakıcam ya da haftaya tekrar gelicem (çünkü sadece haftanın bir günü çalışıyor doktor). Ya da evin orda minibüsten inince eve girmeden gerisin geriye doktora gidicem. Acaba şimdi mi insem minibüsten diye düşündüm. Başka bir seçenek aradım kendime ama bulamadım, dayanamayıp indim ve karşı tarafa geçip otobüse binip hastaneye geri döndüm. Asistana söyledim az önce plak verdi doktor ama bir şey sormak istiyorum kendisine dedim. Biraz bekleyin dedi. İçerdeki hasta çıkınca doktor beni gördü bir şey mi var dedi. “Doktor bey hatırlıyor musunuz ben geçen hafta geldim size tel takıyordum sadece geceleri” dedim. Hemen lafımı bitirir bitirmez “evet evet biliyorum zaten” dedi. “Ben o teli sadece 8 saat takıyordum ama bu plağı 24 saat dediniz. İşe gidiyorum nasıl takıcam ki ben devamlı, konuşamam bununla. Teli takmaya devam etsem olmaz mı” dedim. “Merak etme işte zorlanmazsın, konuşursun, bu haftasonu full tak pazartesi konuşursun. 2 hafta takacaksın zaten” dedi “ama iki ay dediniz” dedim “2 ay sonra gel dedim” dedi, “o zaman 2 hafta sonra napcam hiçbir şey takmayacak mıyım” dedim “iki hafta sonra sadece gece takarak devam edeceksin” dedi. 
Yahu bunu baştan böyle tane tane anlatsana. 
“Tamam o zaman” dedim çıktım hastaneden. 
Sanki karşımda başka biri vardı, içerde ağzından zor laf aldığım adam ben karşısına dikilip sorunca ne de güzel tane tane anlattı. 

Şimdi diyeceksin ki ne alaka karşındakinin yerine kendimi koymakla bu doktor muhabbeti. Bence çok alakalı aslında. Şöyle ki, doktoru her türlü alttan alıyorum, yanlış davranışlarını mazur görüyorum. Ya da yanlış  demeyelim de, yetersiz davranışlarını diyelim. Yani açıklayıcı olmaması, net konuşmaması, tam bilgi vermemesi gibi. Yani benim orda anlamadığım yerde doktora “anlamadım” diyebilmem lazımken diyemiyorum, “morali bir şeye bozulmuş da ondan sesi çok çıkmıyor olabilir” gibi mazeretler üretiyorum kendimce. Halbuki ne alakası var. En ufak bir şeyden senaryolar yazmaya ne gerek var. 
Şimdi bile “herhalde üni hayatında çok ezilmiş, dışlanmış, hocaları tarafından çok zorlanmış olabilir ya da belki de ailede istenmeyen bir çocuk olarak yetişmiş ya da çok zor bir ailede büyümüş olabilir illa ki bu karakterinin altında yatan bir şeyler olmuştur ki adam kendini ifade edemiyor sorun yaşıyor olmalı” diye düşünüp ona üzülüyorum ve bu huyumdan nefret ediyorum. Bunu düşündüğümü bilse doktor da benden nefret eder çok yüksek ihtimalle çünkü kimse kimsenin özellikle hastasının kendisi hakkında böyle acıma hissiyle bir şeyler düşünmesini istemez diye düşünüyorum. 
Biri benim hakkımda böyle şeyler düşünse o kişiyle çok fazla muhatap olmak istemem şahsen. Her konuştuğumda bana acıdığını düşünürüm çünkü. 

Hep karşı tarafı haklı görüyorum, hep onları onaylıyorum. Karşımda durup sadece ağızlarını hareket ettiriyorlar ben de hep başımı sallayıp hak veriyorum, hatta bazen hızımı alamayıp övgüye de başlıyorum aslansın kaplansın gibilerinden.
Arkadaşlarımda çok yapıyorum bunu, pohpohlayıp duruyorum sonra ben değersiz görülmeye başlıyorum. Sonra da bana düşman oluyorlar. 
Sevgililerimde de yapıyorum, yere göğe sığdıramıyorum, sonra beni terk ediyorlar. 

Ne kadar haklıyım bilmiyorum ama babamı suçluyorum bu konuda. Çünkü babam asla bize söz hakkı vermez, hayır deme seçeneği vermez. Açık açık “bana itaat edeceksiniz” der. Onu övüp pohpohladıkça dünyanın en iyi insanıyızdır ama en ufak bir eleştiride mesela camı açın dediğinde “ama cereyanda kalıyoruz” desek bile kıyametler koparıp bin türlü laf edip kalbimizi paramparça edip yine de bir türlü içi soğumayan ve her tartışmada bunu da yeniden gündeme getirip yine kızan bir adam. Ona karşı gelmek, onu eleştirmek, yaptığı bir şeyi küçük görmek ölüm gibi bir şey. Böyle bu şekilde büyüyünce de kimseye karşı dik duramaz hale geliyorsun işte…….. Some Turkish family problems……..

Neyse işte sözün özü, o minibüsten inip geri dönüp doktora sorup iyice öğrenip dönmem benim için büyük bir şeydi ve kendimi çok güçlü hissettim. Sanki iş kursam yönetebilirmişim gibi, sanki elimden her iş gelirmiş gibi, sanki herkesle sağlıklı iletişim kurabilirmişim gibi, kendimi savunabilirmişim gibi falan….

15 Eylül 2021

İstifa

Şu an ciddi ciddi bunu düşünüyorum. O kadar psikopat bir yöneticimiz var ki, son zamanlarda iyice kafayı sıyırmaya başladı. Mobbing yaptıkça haz alıyor sanki. Ezik. Böyle tatmin ediyor egosunu. Bıktım gerçekten bıktım. Çünkü diğerleri torpilleriyle bir şekilde müdürü bertaraf ediyorlar ve dönüp dolaşıp bende patlıyor her şey. Ofisin enayisi gibi bir şey oldum iyice. Arkamda onu tehdit edebileceğim bir güç yok. Müdürde de vicdan yok empati yok. Bu kız işini iyi yapıyor demiyor, herkesle uyumlu bir çalışan demiyor. Zaten buraya da daha iyi bir pozisyondan düşürüldüm yine birinin ego tatmini gerekiyordu diye, şimdi daha da düşürülmeye çalışılıyorum. Ordan buraya geldiğimde hiçbir iş arkadaşım anlam verememişti “neden işini bırakıp buraya geçtin ki” diye bana sormuşlardı çünkü işimde iyiydim. Bu kadar da yıldırılmaz ki insan ya. 

Ben bu aralar hiç iyi değilim her şey üst üste geliyor. Ne yapacağımı şaşırdım artık.

İnsanlardan da izole ettim iyice kendimi, kimseyle dertleşmek bile istemiyorum. Herkes iki yüzlü bu aralar. En iyi sandıklarım bile yüzünü gösterdi. O kadar yalnızım ki. Ya da onlar öyle değilse de ben çok ciddi güven sorunu yaşıyorum. Herkes sinsi geliyor bana. 

Günün iyi olayı, bi arkadaş günübirlik tura gidelim demişti tamam demiştim meğer pek istemediğim diğer arkadaşına da söylemiş ve ben bunu öğrenince hevesim kaçmıştı. Ama sorun çıkaran olmamak için bişey belli etmemiştim. Neyse ki aşıyı yeni olduğum için henüz seyahat edemiyorum pcr testi istiyorlarmış ben de yaptırmam dedim iptal ettim. Gitmek zorunda kaldığım için çok huzursuzdum, gidemeyeceğim için mutluyum. 

Bir de aşk meşk durumları vardı ya, o eleman da iş yerinden ve işyerindeki ezilmelerim o kadar sinirimi bozuyor ki onun benimle ilgilenmesine bile sinir oluyorum. Herkes bana kötü davranırken o niye iyi davranıyor diye ona bileniyorum. Sanki ben sadece mutsuz olmayı hak ediyormuşum gibi geliyor bazen. Mutlu olacak gibi olsam bile hemen bir şekilde dünya başıma yıkılmaya çalışılıyor. Bu hayatla nasıl baş edeceğim ben ya. 

İyi ki blogum var, burası da olmasa napardım bilmiyorum. 

13 Eylül 2021

Rüya

Yıllar sonra ilk defa rüyamda ex’i gördüm. Şaşırdım. Rüyamda benimle konuşmaya, bir şekilde ilgimi çekmeye çalışıyordu ama umrumda değildi. 

Bir de birkaç sene önce saçma sapan bir şekilde iletişimi kestiğimiz bir kız arkadaşımı gördüm. Normalde beni görünce yolunu değiştirir, neden bu kadar düşman olduğunu anlamış değilim şahsen. Benim ona kırgın olduğum bir olay yaşandı ama o bana benden daha düşman kesildi. Rüyamda bana normal davranıyordu. Ben de her zamanki gibiydim. Nötr. 

Acaba bu rüyaları, bu kişilerle aramdaki husumeti çözmüş olmama yorabilir miyiz? Belki de ikisinin de artık benim için hiçbir şey ifade etmediğinin resmidir bu. Yoksa ne alaka yani hem de bir gecede iki rüya.

04 Eylül 2021

Aşı

 Şahsen ben olmam sanıyordum ama oldum. Etrafımdan çok ısrar başladı ve bir de düşündüm de bu corona bir gün bir anda bitmeyecek “gözümüz aydın corona bitti” denilmeyecek. Peki ne olacak o zaman, aşılılar öncelikli olmak üzere yavaş yavaş coronalı hayatta normalleşmeye başlayacağız. Griple yaşamak gibi covitle de yaşayacağız. Maskeler çıkarılmaya başlanacak, eskisi gibi stadyumlara, konserlere gideceğiz. Yasaklar birer birer kalkacak. Çünkü hepimiz aşılı olacağız, aşısız olanlar muhtemelen kısıtlamalara bir süre devam edecek. Sonra onlar da rahat bırakılır belki, nasılsa risk altında olan onlar olduğu için kendileri düşünsün diyerek.   

Bu yüzden uzatmaları oynamaya gerek yok dedim gittim aşımı oldum. Biontech. İkinci doz 28 gün sonraymış, ben bir kaç ay sürer sanıyordum ne çabukmuş. Korka korka oldum aşıyı ama hafif sol tarafımda ağrı dışında bir şey olmadı. Çok az halsizlik oldu. Kolumda yanma olmadı bende ateş olmadı. İkinci de böyle rahat geçer umarım. 

Aşıdan sonra 15 dk bekledim hastanede, sonra çıktım. Ağrı olursa parol için denildi, sağlık bakanlığı bir tek onu önermiş. 

Böyle işte. 

02 Eylül 2021

Aşk

Seviyorum. 

Ve bence seviliyorum da.

Henüz somut bir teklif yok ama,

Olsun.

Hâlâ sevebiliyor olduğumu görmek bile güzel.