01 Temmuz 2020

Vücut ısınız... normal


Pandemi süreci boyunca ilk defa bir avmye girdim. Ailece merkeze inmiştik hafta başında, babam maskesini unutmuş. Hastaneye sorduk kalmadı dediler, Avmye girdik biz de, hemen içerde yan tarafta satıyorlardı.

Avm'de X-ray cihazının duvarına bir ateş ölçer koymuşlar, avuç içinizi okutuyorsunuz ekrana ateşinizin kaç olduğu yazıyor ve her defasında vücut ısınızın normal olup olmadığını söylüyor. Genelde 36 civarı çıkıyor dereceler. Dolayısıyla devamlı "vücut ısınız... normal" diyor.

Görevliler için çok sinir bozucu olmalı diye düşündüm, çünkü sabahtan akşama kadar tesbih çeker gibi hep aynı ses : Vücut ısınız... normal... Vücut ısınız... normal... Vücut ısınız... normal... Vücut ısınız... normal...

Yazlığa dönerken yol üstünde Köfteci Yusuf'a uğradık. Salatayı herkese ayrı tabak yapmaya başlamışlar, sosları da aynı şekilde kişiye ayrı tabak getiriyorlar. Masada zeytinyağı, sirke falan yok isterseniz getiriyorlar. Çok mantıklı. Aslında ortaya salata getirilmesi olayı kalksa keşke hep herkese ayrı tabak olsa her yerde.

Dün akşam kardeşimle İstanbul'a döndük. Gemiyle dönüyoruz kendi başımıza dönerken. Gemi o kadar dolu olur ki normalde, iki saat sürüyor bir de, iki saat boyunca geminin burun kısmında ayakta gittiğimizi bilirim ben. Ama bu sefer çok rahat bir yolculuk yaptık. Minderlerin üzerine oturulacak yerleri ve oturulmayacak yerleri belirten kağıtlar yapıştırmışlardı. Çantamızı o oturulmayacak kısma koyup sıkışmadan oturduk. Tek sıkıntı denizin ortasında git git yolun bitmemesiydi. Normal kara yolculuğu gibi olmuyor tabi bakacak pek bir şey yok denizin ortasında. Bir de maskeyle durmak çok zordu, insan bir yerden sonra oksijensiz kalıyor bayılacak gibi oluyor. Bu sıcaklarda maske çok çok zor Allah çalışanların, dışarıda olmak zorunda olanların yardımcısı olsun.

Çalışanlar demişken, biz Kurban Bayramı sonrası işe dönmeyi beklerken Cumhurbaşkanı 1 ay daha uzatmış işkur ödenek süresini... Müdür mesaj attı, Eylül'e kadar mesaiye dönme yok. Şikayetçi değilim, evde olmaktan memnunum ama sigortamız yatıyor olsa iyi olurdu. Sadece sağlık sigortası yatıyor, normal sigorta yok.

Ayy İstanbul resmen yanıyor ya, nefes alınmıyor. Baygınlık geçiriyorum iki gündür. Yazlığı özledim.

Ben yazlığa gittiğimden beri ödem atmaya başlamıştım. Havasından mıdır suyundan mıdır bilmiyorum ama gittiğim ilk birkaç gün tuvaletten çıkamıyordum resmen. İkide bir sıkışma hissi. Artık utanıyordum tuvalete gitmeye, tutuyordum kendimi. Sonra ben bir incelmeye başladım. Bacaklarım falan inceldi baya. Bir güzel ödem attım ki babam bile fark etti yani. Biraz da yürüdüm tabi, dışarı çıkıp her gün yürümeye çalıştım. Hemen etki etti. Sonra normal çalışmasına döndü vücut, ödem atma bitti. Sonra da İstanbul'a döndük. Aslında biraz daha kalabilirdim orda, ben işe dönmeye bir ay kaldı son işlerimi halledeyim diye döndüm ama şimdi 2 aya çıktı süre. Belki tekrar giderim.

Normalde İstanbul'u çok özlerim, başka yerde kalamam uzun süre ama bu sefer özlemedim. Çok kalabalık, pis, karışık, gürültülü, somurtkan göründü gözüme. Ama en önemlisi çok tozlu ve pis göründü, nasıl yaşıyoruz biz bu şehirde dedirtti. Hava puslu gibi, herkes bir koşturmaca halinde falan... Bir de hepimizde bir başak burcu titizliği başladı ya bu sene, milletin saçının temiz olup olmaması bile havayı etkiliyor diye düşünüp balatayı sıyırmak işten bile değil.

Bir de bu kalabalıkta yalnız olabilmeyi nasıl başardım diye düşündüm. Okullar, sosyal aktiviteler, onlarca kurs... Hangi arkadaşlıklarım devamlı oldu? Hangi ilişkilerim? Hepsi saman alevi gibi yandı, söndü ve bitti. Hangi kursun devamı geldi, hangi eğitim işime yaradı? Bilemiyorum ama bu şehir bizi baya sömürüyor gibi geliyor bana artık. Duygularımızla oynuyor, hayal kurdurtuyor ama vermiyor.
Ne yaşadığımızı biliyoruz ne de yaralarımızı... Tamamen bir sis perdesi içerisinde sarhoş sinekler gibi yaşayıp gidiyoruz. O küçücük beldede zihnim daha berrak değil miydi? Hayat daha kolay değil miydi? Neden ille de İstanbul? Neden Metropol?

Başka bir yerde, küçük, ferah, huzurlu ve güzel bir yerde yaşayıp ara sıra İstanbul'a gelmek ama sürekli burada yaşamamak gibi bir hayalim var. Ben bu dünyaya bir kere geliyorum. Kendi hayatımı yaşamak için geliyorum. İstanbul çok havalıymış da çok gelişmişmiş de... Huzur var mı? Yok. İş var mı? Yok. Ama bak şu olsa güzel olurdu mesela Çengelköy taraflarında daha sakin bir yerde müstakil bir evde yaşayıp evden çalışıyor olsam, yani kendi işimi yapıyor olsam o zaman daha güzel olabilirdi.

Hakan Kütahya gibi bir tane Çengelköy'de bir tane de Bodrum'da evim olsa oh ne güzel olurdu :))

5 yorum:

  1. Ahh ne güzel dökmüşsün içini. Büyük şehirler insanın içine sinsi bir yılan gibi yerleşiyor. Gitsen bir dert, kalsan ayrı bir dert... Hayaller hep denize kıyısı olan bir yerde , keyifli bir hayat yaşamak... Umarım bizi bekliyordur o günler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendimizi bu şehre kurban vermişiz gibi... Umarım artık daha fazla beklemesine gerek kalmaz o günlerin :)

      Sil
  2. Görevliler için sinir bozucu kısmına çok güldüm :))) akbil sesi gibi.. arkadaşlarla bazen akbil taklidi yaparız, boş akbil sesi çıkardığımızda basarız kahkahayı :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haha evet bak otobüsteki Akbil sesi de böyle peşpeşe binince tesbih çeker gibi oluyor :) ama arada fire verme ihtimali daha fazla :)) Boş Akbil sesi de ne gıcık bir sestir ya 😝

      Sil
  3. Burası yaşama şehri değil burası bambaşka bir boyut resmen.
    Yani dışarı çıkıp gezilecek yerleri bu kadar çok olmasa, bu kadar tarihi bol bi yer olmasa hiç durulmaz gerçekten burda, bu pandemi döneminde evde hapsoldukça iyice çekilmez hale geldi.

    YanıtlaSil